Öncelikle sanat kavramının çok geniş anlamlar içerdiğini ve henüz bir konsensüse varılmış bir tanımının olmadığını belirteyim. Resim sanatının da insanlık tarihi içinde bilinen en eski"sanat" dalı olduğuyla başlamak gerek. yani 40bin yıldır insanlar resim yapıyorlar. Tabii yeni kanıtlarla muhtemelen daha eski (tabi bu arada müzik, dans, sözlü edebiyat hatta dramanın hayatlarında olma ihtimali de var ama kanıt olmadığı için en eski sanat dalı resim olarak geçmekte.) bir tarihe doğru götürülebilir. Nasıl biyolojik evrimle türlerin soydan soya değişimi açıklanıyorsa kültürel evrimde bunu bize açmakta. Burada bütün bir sanat tarihini anlatmak mümkün değil ama bazı kilometre taşlarından bahsedebiliriz. Öncelikle paleolitik dönemde çokça görünen mağara ve kaya resimleri daha sonra neolitik çağda tarım ve yerleşik hayata geçişle beraber evlerin duvarlarında devam ettirilmiş. Uygarlıkla beraber ise sınıflı topluma geçildiği için daha çok tapınakları ve sarayları süslemiş tabi süs olmanın ötesinde sanatsal imgelerin çoğu propaganda amaçlı, motive edici ve dinsel ikonik-didaktik anlamlar taşımaktadır. Sonuç olarak plastik sanatlar için konuşacak olursak; ilk çağda uygar toplumlarda Amerika Kıtası, Çin Hindistan ve Akdeniz'de daha çok yönetici sınıfın çıkarları doğrultusunda sanat kullanılmış. İdeolojik -bildirimsel bir rol üstlenmiş. Aslında soruda kastedilen resim ve heykel sanatının modern ve avangart olarak tanımlanan türleri. Bu bazı modern sanat türleri örneğin soruda olduğu gibi "İnsanların müzelerde saçma bir biçimde basit bir gözlüğü sanat zannedip ilgi göstermesi yada resim olarak attığım sadece basit bir kırmızı rengin milyonlarca para etmesi gerçekten sanat mıdır?" vb. işlere benzemekte ve özellikle 20.yy'başlarıyla birlikte görülmekte. Modern sanat olarak geçen örnekleri sanat olarak tanımlamak ya da tanımlamaktan önce sanatın evrimsel sürecine eğilmek gerekir. Çok uzatmayacağım ilk çağ ve ortaçağda hemen hemen aynı çizgide ilerledi. Modern sanatın kökleri de Avrupa sanatını da Klasik Yunan-Roma sanatına kadar götürebiliriz. Antik Yunan heykel sanatı (ve belki de resim sanatı) içerik ve amaçta diğer ilk çağ uygarlıkalrından farklı olmasa da biçimsel olarak farklı bir yola götürülmüşte. Belli geleneksel şablonlarla (mısır ve mezopotamya sanatında olduğu gibi) doğayı yüzeysel olarak taklit edip tamamen ustaya ve geleneğe bağlı olarak stilistik bir çizgiden çıkıp natüralist bir biçimde ustayı taklit etmeyi değil doğayı taklit etmeyi öncelik alan Antik Yunan sanatı ve ardından Antik Roma sanatı böylece farklı bir biçimsel yol oluşturmuştu. Her ne kadar ortaçağda bu natüralist-yansıtmacı anlayış sekteye uğrasa da Avrupa'da yeniden doğuşla yani Rönesansla 15. yy. dan itibaren yeniden doğayı taklit etmek amaçlandı. Resim ve Heykel sanatında bu doğalcı(natüralist) üslup 19.yyın sonlarına kadar uygulandı. Ancak 19.yyın sonlarında bir çok içeriğe yönelik konseptüel sanat akımı(romantizm, neo-klasizm, realizm) ve bilimsel teknik gelişmeler(fotoğraf makinesinin icadı, endüstriyel boyalar, yeni renk teorileri vs.) resim ve heykelde doğalcı-yansıtmacı anlayışın dışına çıkılmasına yol açtı. Modern sanatın düsturu artık doğayı, dış dünyayı iyi yansıtan sanat eserine başarılı demek yeri sanatçının kendi iç dünyasını yansıttığı ve özgün olan esere başarılıdır demekti. 19.yy ın sonunda İzlenimciler, Bölmeciler ve ardından Neo-İmpresyonistler; Van Gogh, Gauguin gibi ressamlar modern sanatın ilk temsilcileri olarak bu modern sanat anlayışı doğrultusunda eserler verdiler. Ancak tabi burada bir parantez açalım öncü, avangart ya da modernist olarak anılan bu sanatçılar kendilerinden önceki seçtikleri sanat akımlarını ve ressamları referans alarak ve onların oluşturduğu formlarda, üslupta bazı belirgin değişiklik yaparak kendi stillerini oluşturmuşlardı. Yoksa hiçbir ustayı referans almadan ya da dönemin çağdaş sanat anlayışından tamamen uzak yepyeni bir üslup oluşturulmadı. Yani nasıl biyolojik evrim türlerin soydan soya değişimine genelde keskin ve ani bir biçimde olmasına izin vermemişse sanatsal evrimde de üslup değişikliği görece ani ve keskin olmamış kendisinden önceki üslupla bağ kurarak gerçekleşmiş. 20.yy a gelindiğinde Avrupa'da resim ve heykelde konseptual sanatlar (realizm, romantizm, neo-klasizm gibi) ve doğayı takliti esas alan sanat üslupları yerine farklılığı, özgünlüğü ve biçimsel yeniliği getiren sanat üslupları destek kazanmış. Bunun da somut bir dayanağı var demiştik o da resmin örneğin fotoğraf makinesinin bulunması ve geliştirilmesiyle belgeleyici yönüne ihtiyaç duyulmaması sanatın içeriksel olarak yeni akımlara doymuş olması biçimsel bir arayışa itmiştir. Bu biçimsel değişiklik en nihayetinde işi soyut sanata kadar götürdü. Ve hiç bir şekilde dış dünyayı yansıtmayan hatta temsil bile etmeyen öznel üsluplar geliştirildi. Sadece soyut formlarla ama kompozisyon kurallarına dikkat edilen ölçüden kavramsal sanata doğru gidildi. 20.yy ın ilk yarısında iş Maleviçin beyaz üzerine beyaz resmine kadar vardırıldı. Özetle esas amacı yenilik özgünlük olan ve bunu bir öncekinin bir adım ötesine giderek yapan bir hat izlendi. Modern sanatın işleyiş biçimi bu. Gelelim "Bu da mı sanat?" sorusuna: Aslında özellikle modern sanatlarla ilgili bir çok sanat tarihçisi, sanat kuramcısı, sanat eleştirmeni, estetik ve sanat felsefesiyle ilgili uzmanlar hem fikir değil. Modernizm yanlısı sanat eleştirmenleri, sanat tarihçileri bile ortaklaşmış değiller her konuda çalışmalarında. Marksist sanat kuramcıları arasında da tam bir fikir birliği yok. Çünkü burada belirleyici olan o sanat kuramcısının sanatı nasıl tanımladığı. Ya da başarılı, nitelikli "iyi" sanat olarak ölçütünün ne olduğu... Örneğin Marksist sanat kuramcısı Kaganın sanat ölçütü bir spekturum gibi merkezden çevreye dağılan halkalar olarak belirlendiği için "sanatla sanatımsı" arasında türleri ve örnekleri belirleyebiliyor. Georg Lukacs ise eleştirel gerçekçi ve sosyalist gerçekçi sanat türleri dışında hiç bir türü başarılı kabul etmiyor. Özetle kabul ettiğiniz sanat kuramına göre bir eserin başarılı olup olmadığı değişebilir. Özellikle de söz konusu olan en uç örneklere sahip sanat dalları; plastik-sanatlar ise.
Sanatın değerine gelirsek. Aslında endüstriyel-kapitalist toplumda her şeyin metalaştırıldığı tanık oluyoruz. Sanatın maddi değeri, fiyatı onun "niteliğinin" önüne geçmiş durumda. Burada eserin fiyatını sanat simsarları, sanat alıcısı ve onu pazarlayan kişi belirliyor. Buna bağlı olarak bir arz-talep dengesi oluşuyor. Eserin özgün olması, sanatçının gelecek vadetmesi bu alış verişin iyi bir yatırım olmasını sağlıyor. Dikkat ettiyseniz burada eserin niteliğini asıl değerini konuşamıyoruz. Çünkü kapitalist sınıflı toplumda eserin değişim değeri gerçek değerinin önüne geçiyor. Dolayısıyla o eserin astronomik bir bedele sahip olması tamamen spekülatif. Eserin sanatsal niteliğiyle ilgilendiğimizde hiç bir anlam ifade etmeyecek. Yani şu mesele var sanat eserinin pazar için yani satın alınması için üretilmesi ya da değişim değeri haline getirilmesi amaç-araç ilişkisinde bir sapmaya yol açmıyor mu?
Son olarak eserin niteliğini tabi ki sanat eğitimi almayan konuyla ilgili bilgisi olmayan bir kişi kolaylıkla belirleyemez . Ancak konunun uzmanlarının tartışmalarını, açıklamalarını takip etmek bu konuyla ilgili kendinize uygun kuramı görüşü eleştiriyi bulmaya çalışmak ya da konuya hakim olarak kendi görüşünüzü geliştirmek daha sağlıklı olacaktır. Eserin fiyatı ise asla onun niteliğini belirleyemez.
Ayrıca önemli gördüğüm, incelenebilecek bazı türkçe yazılmış ya da çevrilmiş kaynakları da gönderiyorum. Tabi bu eserlerden çok daha fazlası mevcut. Ancak türkçe kaynak dışında diğer dillerde eserlere erişiminiz mümkünse yararlanabilirsiniz.
- E.H.Gombrich. Sanatın Öyküsü.
- M.Kagan. Estetik Ve Sanat Dersleri.
- B.Moran. Edebiyat Kuramları Ve Eleştiri.
- G.Lukacs. Estetik I-Ii-Iii.
- A. Çalışlar. Gerçekçilik Estetiği.
- A. Ziss. Estetik.
- N.Lynton. Modern Sanatın Öyküsü.
- G.Bazin. Sanat Tarihi.
- A. Timuçin. Estetik/Felsefe Dizisi.