Dolaşım ve solunum sistemlerinin yapay destek almaksızın çalışmaması ve santral sinir sistemi fonksiyonlarının durması hukuken ölüm olarak kabul edilmektedir.
Ölüm, tıbben iki şekilde ele alınır:
- Somatik ölüm: Fizyolojik ölüm olarak geçer. Merkezi sinir sistemi üzerinde işleyen temel fiziksel fonksiyonların kalıcı şekilde durması ve solunum, dolaşım sistemlerinin geri dönüşümsüz şekilde kaybedilmesidir.
- Hücresel ölüm: Biyolojik ölüm olarak geçer. Beyin sapına bağlı solunum ve dolaşım merkezi devreden çıkar. Süreç kaçınılmaz şekilde tüm organ ve dokuların canlılık kaybına yol açar.
Soruda somatik ölümü kastettiğinizi düşünerek cevap vermek gerekirse;
Arizona Üniversitesi'nden Peter Rhee ve Maryland Üniversitesi'nden Samuel Tisherman, ölü bedenleri ''suspended animation'' denen "askıda (bekleyen) canlandırma" yöntemi ile saatlerce hayatta tutabiliyor. Bu yöntem, belli ki etik kuralları kapsamında şimdilik sadece hayvanlar üzerinde uygulanıyor.
1960'larda Peter Safar ile birlikte çalışan (Safar göğüs kafesine basınç uygulayarak kalbi tekrar atar hale getiren kalp masajını yani cardiopulmonary resuscitation (CPR) bulmuştu) Tisherman " Bu buluş ile bilim dünyasında ciddi bir yer edinen "hayata geri döndürme" operasyonları şimdi çok daha gelişti ve 'bir kez öldüysen geri dönüş yoktur' mottosunu hatta dogmasını yıktı ve yıkmaya devam ediyor. " şeklinde bir açıklamada bulunmuştu.
Ölü bedenleri diriltme, çok geniş ve uzun kapsamlı bir bilimsel çalışma silsilesi. Örneğin 1800’lü yıllarda fizikçi Giovanni Aldini, ölü insan ve hayvan cesetlerine elektroşok vererek hayata döndürme çabalarıyla ünlenmişti.

Bunun gibi birçok örnek var. Ölen bir bedenin beynine sadece oksijen vermek, onun fonksiyonlarını geri getirmeye yetmez. Beyin ve nöron ağ sistemi karmaşık bir sistem. Nöronlar, günlük hayatta da beyin sarsıntısı ve travmatik kazalar sonucunda bile kaybedilen hücreler. Ölüm, nöronları geri dönüşsüz bir biçimde oksijen ve kandan yoksun olarak yok ediyor. Ölen (yok olan) nöronlar geri getirilemiyor. Bir insan bedenini diriltmek, düşündüğümüz kadar masum ve ''basit'' olamaz. Dirilttiğimizi varsaydığımızda o insanın eski haline döneceğini düşünmüyorum. Bu, ''yaşamaktan'' ziyade daha çok fantastik - bilim kurgu filmlerinde ve kitaplarda karşımıza çıkan, sadece içgüdüyle hareket eden bir varlık olur. Çünkü tüm fonksiyonlarını yitiren bir kişi, tekrar canlandığında ölen hücrelerin hasar verdiği ve yok olduğu DNA'ları taşıyacaktır. DNA'da bizim genetik kodumuzdur.
Yapay besinleri beynin ağlarına iletebilmek adına BrainEx adlı bir sistem geliştiren araştırmacılar, uzun uğraşlar sonucunda beyin hücrelerinden sinyal almayı başarabildi. Ancak bu sinyaller, beynin yaşayan bir beyin olduğunu göstermekten çok uzaktaydı. Araştırmanın baş yazarlarından Zvonimir Vrselja, yayınlanan makalede elde edilen sinyallerin beynin yaşadığını değil, sadece hücresel olarak yeniden aktif olabildiğini gösterdiğini vurguladı.
Sonuç:
Bu işlem, sadece fantezi ürünüdür. Bu gibi çalışmalar, (bence) insanın ego tatmini üzerine yapılan çalışmalar. Böyle bir şeyin gerçekleştiğini düşünürsek ve istersek, sonucunda ağır ve kötü sonuçlar doğuracağının da farkında olmak gerek. Aslında bu sorunun cevabını bugüne kadar onlarca bilim kurgu filminden almış bulunmaktayız. Artan nüfus popülasyonu, milyarlarca insana yetmeyen besin kaynakları, kıtlık derken insanoğlu Dünya’da daha fazla barınamayacak hale gelecek.
Bulunduğumuz yıl 2023 olarak, şu an bile artan nüfus ve azalacak olan besin malzeme tahminlerimiz için uzaya çıkma ve farklı gezegenlerde yaşama hayali kuruyoruz. Hatta artık hayalden çok daha fazlası. Ölen insanların diriltilmesi hakkında çokça düşünmemiz gerek.
Kaynaklar
- B. M. Grup. Ölen Birisini Hayata Döndürmek Mümkün Mü? | Bilimfili.com. Alındığı Tarih: 20 Ekim 2023. Alındığı Yer: Bilim Fili | Arşiv Bağlantısı