Aurora oluşumu, kimyasal bağların yerinden oynadığı değil, atomların enerjiyi nasıl soğurup geri saldığına dair büyüleyici bir fiziksel fenomenin yansımasıdır. Kutup bölgelerine ulaşan yüklü parçacıklar, atmosferdeki gazlarla, özellikle oksijen ve azot atomlarıyla karşılaşır. Oksijen, bu çarpışmalarda enerji kazanarak uyarılır. Ancak kimyasal sistemlerde olduğu gibi, bu durum kararsızdır; atomlar, enerjiyi bir foton olarak dışarı vererek eski, daha stabil hallerine dönmeye çalışır.
Bu fotonların dalga boyu, yani yayılan ışığın rengi, oksijenin bulunduğu yüksekliğe bağlı olarak değişir. Yaklaşık 100-300 km irtifada, oksijen atomları bize o muhteşem yeşil rengi (557.7 nm) sunar. 300 km'nin üzerinde ise, aynı atomlar enerjiyi kırmızı ışık (630.0 nm) olarak salar. Daha da düşük irtifalarda veya farklı tür çarpışmalarda, azot molekülleri devreye girer ve mavi veya mor ışık oluşur.
Bu süreç, atmosferdeki atomların enerji seviyeleri arasındaki geçişlere, uyarılma sürelerine ve çarpışma sıklıklarına bağlıdır. Bu da fizik ve kimyanın harika bir dansı olan auroralarda renk çeşitliliğini doğurur.[1][2]
Kaynaklar
- W. J. Heikkila. (2011). Aurora. American Geophysical Union (AGU), sf: 764-768. doi: 10.1029/EO054i008p00764. | Arşiv Bağlantısı
- Space Weather Prediction Center. Aurora Tutorial | Noaa / Nws Space Weather Prediction Center. Alındığı Tarih: 23 Aralık 2024. Alındığı Yer: Space Weather Prediction Center | Arşiv Bağlantısı