Hissetmekle kalmaz öyle de hareket ederiz.
Kanımca birden çok nedeni var. İlki farkındayız ya da değiliz, inançlıyız ya da değiliz; yaşadığımız toplumun var olduğumuz günden beri baskın olan kültürel kodları gereği bilincimizde yahut bilinçaltımızda yatan tevekkül ( olacaksa olur, olmayacaksa olmaz) durumu.
Bir diğeri ise hayatı olumsuzluklar üzerine kurgulayıp sağlıklı bir hayat sürdürmemizin, sürekli tedbirli, kaygılı, tetikte yaşamamızın modern biyolojimize ( biyolojik olarak bir hayvan iken, yerleşik hayata geçişimizle birlikte kültürel olarak insana evirilişimizin yarattığı aşamaya) uygun düşmeyişi. Yani toplumsal ve buna bağlı güvenlik içerikli (devlet başta olmak üzere) birlikteliklerimize ve örgütlenmelerimize duyulan güven. Yani bir bakıma bu durumun bizde yarattığı ve haklı olarak başkalarına ( işi güvenliğimizden sorumlu olan ve ücretini vergi olarak peşin ödediğimiz örgütlenme, kurum ve kuruluşlara ) havale etme rahatlığı.
Bir diğeri geleceğe dönük öngörümüzün çok sınırlı oluşu, ki bu aynı zamanda benzer durumlardan illaki biz yaşamasak da ders çıkarmayışımız. Hayatı gün ile sınırlamamız ve ertesi gün yeniden başlamamız alışkanlığı. (burada dün-bugün-yarın birbirinden kopuktur.)
Ve aklıma gelen son şey olarak; Mevcut kapitalist sistemin bizleri sadece hayatta kalmak ile sınırladığı yoğun yaşam koşuşturması. Ki bu entelektüel bilincin ve buna bağlı öngörü ile akıl yürütmenin oluşması önündeki en büyük engel.
Bazıları için de (sınırlı da olsa ) kendilerini, gerçekliklerinden kopuk şekilde dokunulmaz, erişilmez addederek hiçbir şeyin onlara zarar veremeyeceği, yeltense bile (kıt) akılları ve (abartılmış) güçleri ile bunun üstesinden kolay gelineceği hissini yaratan cahil kibri (ahmaklık)…
Bende ilki kısmen ikincisi ağırlıklı olarak var. Çoğunluk gibi…Tek avantajım farkında oluşumun beni öğrenmeye açık kılışı. Tek şansım bunu ( akıl yürütmeyi ve geleni tahmin edip önlem alabilmeyi) bana öğretecek, yol gösterecek ustalarla tanışmış olmam…