Bir ideolojinin niyetleri ile gerçek dünyanın işleyişi arasında fark olduğunda böyle amaçlanmamış sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Fakat bunlar tamamen öngörülemeyen şeyler de değil, nitekim Marx ile Proudhon'un tartışmalarında Proudhon Marx'ın öngördüğü sistemin bir diktatörlükle sonuçlanacağını iddia etmişti. Benzer şekilde, yazılmış ilk distopya kitaplarından biri olan Pictures from a Socialistic Future (Eugen Richter, 1890), sosyalist devrimden sonra yavaş yavaş diktatörlüğe dönüşen bir toplumu anlatıyordu. İşin sosyalbilim kısmına gelirsek:
Bu birkaç farklı şekilde ele alınabilir. Bunlardan ilki, sosyalist bir devletin üretim tarzının merkezi olması. Planlı ekonomi modeli olarak geçen bu model, üretimi devletin planlamasını gerektiriyor. Fakat ekonomi aşırı kompleks bir sistem, dahası fiyat mekanizması çalışmıyor piyasa olmadığı için, bu da tüm yükü bürokrasiye yüklüyor. Yani aslında sosyalizm büyük bir bürokrasiyi zorunlu kılıyor salt ekonominin üretim yönünden bile.
İkincisi, toplumun sosyalist rotadan çıkmamasını istiyorsan insanların seçim haklarını sınırlandırman gerekiyor. İnsanların ekonomik girişimde bulunamaması, sermaye birikimi yapamaması gerekiyor. Bu da büyük bir denetimi mecbur kılıyor.
Üçüncüsü, sosyalist devletlerde devlet güçlü olduğu için aynı zamanda büyük bir rant kapısı da, dahası bir kez iktidar sahibi olan böyle büyük bir gücü kaybetmek istemiyor. Lord Acton'ın "güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır" sözü buraya uygun düşüyor. Bir kere büyük bir devlete sahip olduğunda bu kendi kendini büyüten ve yozlaştıran bir döngüye giriyor.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Burada Bu Konuya Daha Uzun Biçimde Değinmiştim. (30 Mayıs 2020). Alındığı Tarih: 30 Mayıs 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı