Sorunuzda öncelikle "biyolojik evrime benzer öngörülebilir kalıplar" kısmı üzerinde biraz durmak isterim. Gözlemlenen veya deney yolu ile yapılan ölçüm sonuçlarının öngörülebilir hale gelmesi için tekrarlanıyor olması gerekir. Evrimsel süreçlerde pek çok değişken vardır ve canlıların ne yönde evrileceğini kestirmek gerçekten zordur. Son yıllarda "Evrimsel Gelecek Tahmini" yeni bir bilim dalı olarak karşımıza çıkmaya başladığı bir gerçek ancak, bu yeni bilim dalının emekleme aşamasında olduğunu görmek gerekir. Şöyle bir örnek vermek gerekirse; izole bir adada yaşayan bir fare türünün çevre şartlarını uyumunu gözleyebilir ve gene bu adaya bırakılan başka türün adada bulunan türe benzer adaptasyonlara maruz kalacağını öngörebiliriz fakat, hiç farenin olmadığı bir adaya bırakılan farelerin çevre şartlarına nasıl adapte olacağını öngörmek gerçekten çok zordur. Yani demek istediğim; öngörülerimiz bölgede bulunan diğer türlerin adaptasyonları dikkate alınarak yapılmaktadır.
Diğer yandan gelecek tahmini bu kadar zor iken, geçmiş tahmini yapmak çok daha kolay gibi görünüyor; evrim teorisi yıllar boyunca geçmişe yönelik öngörülerde muhteşem çalışmalara imza atmıştır. Örnekleri bu sitede yayımlanmış makalelerde görebiliriz ve tiktaalik roseae[1] bunların en ünlüsüdür. Kısaca özetlersek; geçmiş fosilleri inceleyen bilim adamları henüz keşfedilmemiş ara türü uzun zaman önceden öngörebilmiş, hatta kaç milyon yıl önce yaşamış olabileceğini hesaplayarak o dönemin kayaçlarında nokta atışı yaparak keşfetmişlerdir.
Özetle; biyolojik evrimin öngörülebilirliğini geçmiş ve gelecek, örnek tür olması veya olmaması olarak ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Ve en azından şu an için; gelecek-örnek tür yoksunluğu durumlarında, evrimsel öngörülebilir kalıplardan söz edemeyiz.
Şimdi gelelim kültürel evrime: Yaklaşık 5000 yıllık yazılı tarihe sahibiz ve medeniyetlerin kültürleri, sosyal yapıları, inançları, ticari faaliyetleri v.s. pek çok detaylı bilgi geçmişimize ışık tutuyor. İsterseniz; İlk Çağ döneminde gelişen ve pek çok ekole evrilen Antik Çağ Felsefesinin bize kazandırdığı kültürel gelişmelerden bahsedip, devamında meydana gelen tarihi gerçeklere göre değerlendirelim ve öngörülebilir olup olmadığına bir bakış atalım.
İlk Çağ Felsefesi: M.Ö. 700'lü yıllar ile M.S. 500'lü yıllar arasında sürmüş olan tüm felsefi gelişmeleri kapsayan dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğaya yönelen ve doğada gerçekleşen olaylara ilk kez mitolojik kavramlar haricinde bilimsel gözlem ve deneyimlere dayalı olarak açıklamaya çalışan ve var olan maddenin nereden ve nasıl geldiği hakkında yorumlarda bulunan, bilimsel düşünce tarzının ilk kez ortaya çıkması ile insan kültürüne inançların dışında farklı bir bakış açısı getiren düşünme biçimi olarak karşımıza çıkar. Genel anlamda özelliklerine bakacak olursak;
-Bu dönemde tamamen doğaya ve doğada bulunan maddi varlıklara yönelinmiştir. Bu özelliği sebebiyle doğa felsefesi olarak da söylenebilir.
-İnanç ve mitolojiye değil akla ve sezgiye dayalı bir düşünme biçimidir.
-İlk Çağ felsefesi bilgi için bilgi anlayışı ile hareket etmiştir.
-Doğa, ruh, bilgi, varlık ve din gibi konular üzerinde durmuştur.
-İlk Çağ felsefesinde; şeylerin ardındaki değişmez olan sürekliliği sağlayan şey aranmıştır. Aranan bu şeye felsefede "arkhe" adı verilmiştir.
-Sistemli, bağımsız ve kişisel bir düşünceyi ifade eder.
-İlk etapta etkin olan doğa felsefesi ilerleyen zamanda yerini pratik felsefeye bırakmıştır.[2]
-Bu dönemin en önemli temsilcileri Thales, Anaksimandros, Anaksimenes, Heraklitos, Anaksagoras, Demokritos, Empedokles, Epikür, Protagoras, Sokrates, Platon ve Aristoteles en önde gelenlerdir.
-Bu dönemde oluşan filozof kadrosu ileride gelişecek olan birçok bilim dalına öncülük etmişlerdir.
İnsan kültüründe; hayata bakışı, maddeyi, varlığı ve diğer pek çok konuyu mitsel anlatılardan ziyade akıl ve sezgiye dayandırması açısından kültürel bir devrim sayılabilir. Kültürel evrimin adeta bir sıçrama yaptığı düşünülürken, sonrasında semavi dinlerin etkisi ile kültürde geriye bir ket vurma görüyoruz. Akıl ve sezgi ilminin yerini vahiy ilminin alması, hatta akıl ilminin şeytanlaştırılması ile insanlık karanlık Orta Çağ dönemine sürüklenmiştir. Orta Çağ hakkında elimize hiç bir yazılı kayıt ulaşmasa, adeta tarihsel bilinmezlik söz konusu olsa, hangi tarihçi bu denli kültürel geriye gidişi tahmin edebilir.
Sonuç olarak benim kişisel kanaatim; kültürel evrimin kesinlikle öngörülebilir kalıpları olamaz. Farklı düşünsel akımlar, savaşlar, işgaller, gene Orta Çağ döneminde yaşanan Kavimler Göçü ile tüm Avrupa'nın tarihini, kültürünü, hatta dillerini ve milletlerini değiştiren olaylar, kültürleri hiç umulmadık, öngörülemez yönlere savurabilir.
Kaynaklar
- Ç. M. Bakırcı. Tiktaalik Roseae: Evrim Teorisi'nin Öngörü Gücü Gösteren Harika Bir Ara Tür Fosili!. (6 Ekim 2020). Alındığı Tarih: 12 Ağustos 2024. Alındığı Yer: Evrim Ağacı doi: 10.47023/ea.bilim.208. | Arşiv Bağlantısı
- A. Arslan. (2007). Felsefeye Giriş. ISBN: 9752500110. Yayınevi: Adres yayıncılık.