Bir cismi parçalara bölmek, o cismin neyden oluştuğunu anlamanın ilk akla gelen yolu. Parçalayalım bakalım, içinde ne var? Bu temel dürtü ile insanoğlu, eline geçen tüm cisimleri parçalamaya çalışmış. En küçük noktaya kadar.
Ve atoma ulaşmış. Bir zamanlar demişler ki "maddenin bölünemez en küçük parçasına atom denir".
Bugün için bu geçerli olmasa da aslında hâlen geçerli. "Maddenin" en küçük parçası hâlen atom. Çünkü atomu parçaladığımızda ortaya çıkan parçalara madde diyemiyoruz. Çünkü bu parçalar, maddenin temel niteliklerini taşımıyorlar. Onlar başka bir alemin üyeleri ki o aleme kuantum diyoruz.
Aynı insanoğlu, cisimlerin tek başlarına pek bir anlam sunmadıklarını da görmüşler. Bir taş tek başına pek bir anlam sunmuyor. Ama o taşa biçim verip onu bir miktar çamur ve başka biçim verilmiş taşlarla birleştirdiğinizde ortaya bir duvar ve o duvarları birleştirdiğinizde ise ortaya bir oda, o odaları birleştirdiğinizde bir ev çıkıyor. O cisim bir anlam sunmaya başlıyor. Cisimler çeşitli yöntemlerle bir araya geldiğinde, kendi başlarına sunamadıkları anlamları sunmaya başlıyorlar.
Ki doğa da bunu yapmış zaten. Hidrojen ve oksijeni birleştirmiş ve ortaya su çıkmış. Hayatın kaynağı. Bu bileşimin ortaya çıkardığı şeye de molekül demişiz. Ve görmüşüz ki doğada da atomlar birleşip bir molekül oluşturduğunda ortaya yeni bir şey çıkıyor.
Şimdi... Elimizde küçükten büyüğe atomaltı parçalar, atom ve molekül var. İşte bu hiyerarşide, elimizdeki maddenin farklı özelliklere sahip olmasına ve bu nedenle de ona farklı bir isim vermemize sebep olan her tür değişim kimyasal değişimdir.
Çünkü kimyasal değişimde maddeyi meydana getiren atom dediğimiz temel parçacıkta değişimler olur. Verdiğim örnekteki gibi ya atomlar birleşip başka bir molekül oluştururlar ya da moleküller ayrışıp atomlara dönüşürler. Bu şekilde elimizdeki cisim özelliğini yitirir. Hatta bu değişim, atomun çekirdek yapısını etkilerse buna nükleer parçalanma denir. Dediğim gibi orası başka bir alem.
Bu değişimde maddenin elektriksel özellikleri, başka elementlere tepkisi, donma, kaynama, buharlaşma dereceleri, sertlikleri akışkanlıkları, dayanımları vs. bir çok özelliği değişir. Bunun temel sebebi dediğim gibi atomların birleşip moleküller oluşturup farklı özellikler kazanması. Ve bu nedenle de ortaya çıkan yeni ürüne başka bir isim vermek gerekmesi. Taş, duvar, oda, ev gibi.
Peki fiziksel değişimle farkı ne? Aradaki fark, atomlarda. Eğer atomlar birleşip, farklı özelliklere sahip yeni bir molekül oluşturmuyorsa o değişim fizikseldir. Siz o taşı çekiçle istediğiniz kadar parçalayın. Ortaya çıkan ürünlere günlük hayatta farklı isim versek de (çakıl, kum vs) ayrı özellikler sunmazlar. Siz su ile sıvı yağı bir kaba koyup istediğiniz kadar karıştırın. O karışım yağlı sudur. Yeni bir şey değildir. O karışımı kaynattığınızda su yine 100 derecede kaynar. Çünkü moleküler yapısı değişmemiştir.
Kimyasal değişimde kaybedilen şey ise elektrondur. Elemenler, çekirdeklerinde sahip oldukları, proton sayısından ortaya çıkan (+) değerdeki yük kadar (-) değerde elektron taşır. Ama bu denklik her zaman eşit olmaz. Bazı elementlerde (+), bazı elementlerde (-) değer fazladır. İşte fazladan elektronu olan element elektron verirse ya da eksik elektronu olan element elektron alırsa orada bir bağ oluşur ve atomlar bir ya da daha fazla elektronu ortak kullanır ve bir molekül oluştururlar.
Konu uzun, daha anlatacak bir ton şey var ama bu kadarı da bir fikir verir sanırım. Sitemizde de nette de bu konuda sayısız makale var. Okuyunuz, okutturunuz. Beynimizdeki nöronlar da, şekilsiz birer taş gibi. Kendi başlarına pek bir anlam sunmuyorlar. Onları bilgi taşıyan verilerle birleştirirsek ayrı ve çok değerli bir anlam sunmaya başlıyorlar. Ki bu ortaya çıkan moleküllerin oluşturduğu bileşik, kimyasal tepkime gerektirmeyen tek ürün olabilir: Eğitimli insan.
Sağlıcakla...