Merhaba
Zihin kuramı insanlarda tek bir anda ortaya çıkmış ve tek bir kaynağa bağlı bir yeti gibi değil daha çok yavaş yavaş örülmüş bir yapı gibi evrimleşti. Başlangıçta işin içinde güçlü bir biyolojik zorunluluk olsa da aynı grubun içinde yaşamak, kimin ne niyet taşıdığını sezebilmek, aldatılmamak ya da gerektiğinde aldatabilmek hayatta kalmanın doğrudan parçasıydı. Bu yüzden başkasının bakışını, ses tonunu, davranışındaki küçük ipuçlarını okuyabilen bireyler avantaj sağladı ve bu yatkınlık genetik olarak taşındı. Lakin bu biyolojik altyapı tek başına yeterli değildi zira insan türünü diğerlerinden ayıran asıl kırılma, bu zihinsel kapasitenin kültürle sürekli beslenmesi oldu. Dil geliştikçe, hikayeler anlatıldıkça, kurallar, yasaklar, roller ortaya çıktıkça insan yalnızca karşımdaki benim hakkımda ne hissediyor' u değil, benim hakkımda ne düşündüğünü düşünmeye başladı. Yani zihin kuramı, kültür içinde pasif bir özellik olmaktan çıkıp sürekli kullanılan, keskinleşen bir araca dönüştü. Bu yüzden hangisi baskın diye sorduğumuzda nihai bir etken göstermek zor ve genetik, bu kapasitenin mümkün olmasını sağladı. Kültür ise onu derinleştirdi, karmaşıklaştırdı ve bugünkü haline getirdi. Kültür olmadan zihin kuramı bu kadar sofistike olmazdı, genetik zemin olmadan da kültür onu inşa edecek malzemeyi bulamazdı. İnsan zihni tam da bu iki hattın kesiştiği yerde şekillendi. Saygılarımla...[1]