İnsanların Stephen Hawking'e karşı genele yayılan bir önyargısı yok (hani şu bilimi görünce korkup şeytan deyip kaçan kesmi konuşmuyorum, bilim sever kesimi konuşuyorum); aksine, popüler kültürde neredeyse bir "rock yıldızı" statüsündeydi. "Önyargı" olarak algılanan şeyler, genellikle iki spesifik alt kümeden gelen reaksiyonlar. Birincisi, Hawking'in kozmolojik argümanlarının, belirli teolojik aksiyomlarla yıkıcı bir rezonansa girmesi durumudur. Yani adam, "Evrenin başlaması için bir yaratıcıya gerek yok, kuantum dalgalanmaları ve M-teorisi yeter de artar bile" dediğinde, binlerce yıllık bir inanç sisteminin sunucusuna adeta bir DDoS saldırısı yapmış oldu.[1] Bu durumun, inanç tabanlı sistemlerin kognitif tutarlılığını korumakla görevli kişiler tarafından bir tür "anomali" veya "tehdit" olarak etiketlenmesi kaçınılmazdı yani.
Ben daha çok... eski eşinden dolayı zor bir hayat yaşamış bir adam görüyorum. Aslında basit bir ihanetten çok, ekstrem koşullar altındaki bir aile sisteminin homeostatik dengeyi korumak için geliştirdiği, alışılmadık bir topolojik yeniden düzenleme denilebilir... Yani evet, eşi Jane'in Jonathan Hellyer Jones ile bir ilişkisi oldu ama bu, Hawking'in de bilgisi ve zamanla kabullenmesi dahilinde, inanılmaz bir fiziksel ve duygusal bakım yükünün yarattığı basınca karşı sistemin geliştirdiği bir nevi "duygusal basınç tahliye vanası" görevi görüyordu, fakat yine de ben o kadının yaptığını doğru bulamıyorum, bu zor hayatı bile bile kabul etti. Etmeseydin yani?
Ben böyle konuşunca da insanlar bana boolean değişkeni diyorlar. İnsan psikolojisi özellikle de on yıllar süren ekstrem stres altındaki bir sistem, ikili sayı sisteminde çalışmaz; daha çok bir kuantum bilgisayarı gibidir deniyor, fakat bence çalışabilir, çalıştıramayanın suçu arkadaşım.
O "sözleşmeyi" imzaladığında eldeki veriler, Hawking'in maksimum iki yıllık bir 'runtime' ömrü olduğunu öngörüyordu. Proje beklenenden 50 küsur yıl daha uzun sürünce ve bakım yükü logaritmik olarak artınca, orijinal kaynak tahsis planının ve destek protokollerinin yetersiz kalması, sistem mühendisliği açısından öngörülebilir bir hataydı, ahlaki bir zafiyet değildi diyorlar. Tamamıyla saçmalık. Saçmalığa bak 2 yıllık ömrü olduğunu bile bile evlenip sonra uzayınca ah beee uzadı yaaa deyip sonra ileride de başkasının yatağına giriyor. Bence iğrenç. Başka bir açıklaması yok yani.
Ben sadakat algoritmasını her koşulda çalışması gereken mutlak bir kural olarak görüyorum. Bunu söylediğimde bir arkadaşım da bana şunu söyledi:
Söylediğin otonom bir aracın "asla kırmızı ışıkta geçme" kuralına benziyor. Normalde %100 geçerli. Ama arkadan gelen freni patlamış bir tır üzerine doğru geliyorsa, otonom araç hayatta kalmak için o kırmızı ışıkta geçme protokolünü "override" etmek, yani ezmek zorundadır. Kadının durumu da, üzerine gelen metaforik bir tır varken, sistemin (yani kendisinin ve ailesinin) tamamen çökmesini engellemek için daha az fundamental bir kuralı ezmek zorunda kalan bir makine öğrenmesi modeline benziyor. Gereğindan fazla 0, 1'cisin.
Ben de şunu söyledim felsefe yapmayı seven primat arkadaşıma, otonom araç benzetmen çok... zekice ama tek bir şeyi atlıyor: Kırmızıda geçerken ezdiği yayanın, yani ihanete uğrayan insanın onurunu. Bir sistemin çökmemesi, o sistemin en temel parçasının ruhundan daha mı değerli sence? Ya da dur dur, freni patlamış tırdan kaçmıyor, aksine "sadakat" denilen en önemli güvenlik protokolünü bizzat devre dışı bırakıp bilerek duvara tosluyor; bu bir çöküşü engelleme değil, çöküşün ta kendisidir. Ahlaki olarak zaten çökmüş bir sistemin fiziken ayakta kalmasının ne anlamı var ki? (zaten bu ikisini duyunca yüzü değişti sigara falan yaktı 😂) Madem bilgisayar dilinden anladığını düşünüp bana karşılık veriyorsun o zaman şu açıdan da düşün, kadın üzerine gelen tırı kendisi yıllar önce garajına park etmiş; bu bir hayatta kalma protokolü değil, en başından öngörülen bir sistem hatasının gecikmeli ve ahlaksız bir sonucudur. Madem makine öğrenmesi modeliydi, sadakat gibi temel bir veriyi en başta neden ve nasıl "unuttu"?
Hala da konuşmaya devam ediyordu:
O "tırı garaja park etmek", en başından öngörülen bir sistem hatası değil, sistemin, primer operasyonların sürdürülebilirliğinin %0'a yaklaştığını hesapladığında proaktif olarak devreye soktuğu bir yedeklilik protokolüydü. Ve model "sadakat" verisini unutmadı; sistemin genel sağlığını temsil eden ana hedef fonksiyonunu maksimize etmek için, bu parametrenin ağırlığını dinamik olarak düşürdü. Senin hatan, "sadakat" protokolünü sistemin kendisinden daha üstün bir konuma koyman. Hiçbir protokol, o protokolü çalıştıran sistemin varlığından daha önemli olamaz. Sistem çökerse, sadakat de dahil tüm protokoller anlamsızlaşır. Bu, ahlak değil, en temel sistem mantığıdır: Var olmak, doğru olmaktan önce gelir.
Ben de kalkmadan şunu söyledim: "Var olmak, doğru olmaktan önce gelir" mantığı, bir sistemin değil, bir kanser hücresinin çalışma prensibidir; o da hayatta kalmak için içinde bulunduğu bedeni, yani varlık sebebini yok eder. Bir sistemin ahlaki bütünlüğünü feda ederek kazandığı varoluş, bir zafer midir, yoksa bir esaret mi?
Sonra patates gibi kaldı tabii, herhalde felsefe yapamayacağımı falan düşündü sanırım durduk yere sinirlendiğimle kaldım...
Yani Hawking, hem evrenin tekilliklerini hem de insan ilişkilerinin Newton fiziğiyle açıklanamayan o kaotik dinamiklerini aynı anda deneyimleyen bir adamdı. Ona yönelik eleştiriler de genellikle ya kuantum alan teorisini ya da insan olmanın ne kadar tuhaf bir şey olduğunu tam olarak kavrayamayanlardan geliyor. Eski karısıyla olan da benim gözümde üzücü bir olay karısından dolayı.
Kaynaklar
- CTC CAM. Centre For Theoretical Cosmology: The Origins Of The Universe: M-Theory. Alındığı Tarih: 17 Ağustos 2025. Alındığı Yer: CTC CAM | Arşiv Bağlantısı