Sherwin Wine, Polonya Yahudilerindendir ve babası 1906’da annesi de 1914’de Detroit’e göç etmiştir. Ailesi, babasının kurduğu Muhafazakar Yahudilik hareketine mensuptur. Daha küçük olan Wine bu hareket sayesinde Yahudi gelenekleriyle ilgili ilk bilgilerini öğrenmiştir. Muhafazakar bir ailede büyüyen Wine, Michigan Üniversitesi’nde felsefe okumuş ve aynı üniversitede felsefe alanında yüksek lisans yapmıştır. Üniversitedeki hocalarının da etkisiyle mantıkçı pozitivizme daha yakın bir anlayış benimsemiştir ancak buna rağmen o din adamı olmuştur. Daha sonra gel zaman git zaman bu abimiz askerde dahi din adamı olmuştur ve tüm bu eğitimleri sona erince 1963’te Detroit’te bulunan Beth El Tapınağı’ndan herhangi bir cemaate ya da yapıya bağlı olmayan bir grup muhalif Yahudi, kendisiyle iletişime geçmiş ve ondan Detroit’in banliyösü Farmington Hills’de Reformist bakış açısına sahip yeni bir hareket kurmasını istemiştir. Bu düşünceye olumlu bakan Wine, Farmington Hills’de Birmingham Tapınağı’nı kurarak başlangıçta sadece sekiz ailenin katılımıyla yeni bir hareket oluşturmuştur. Dini törenlerde, özellikle de Şabat törenlerinde (Yahudilik’te dinlenme günü, pazar günleri gibi) “Tanrı” ismini ve kavramını kaldırıp, Yahudi tarihini, kültürünü ve ahlaki değerlerini yücelten yeni bir dil kullanmaya başlamıştır. İşte bu karar, Hümanist Yahudiliğin Reformist ya da diğer Yahudi gruplardan ayrı yeni bir hareket olarak ortaya çıkışının temeli olmuştur.
Daha sonra 1964 yılında Wine’ın Tanrı kavramına olan yaklaşımı duyulmaya başlandığında haliyle bir çok tartışmalara yol açmıştır. Tüm bu tartışmalara karşı Wine, kendisinin ateistik görüşlerinden ziyade mantıksal pozitivistlerin temel bakış açısını kabul ettiğini bildirmiştir (üniversite hocalarının etkileriyle). Tanrı’nın varlığını veya bunun aksini kanıtlamanın mümkün olmadığını, dolayısıyla Tanrı kavramanın anlamsızlığını vurgulamıştır ve görüşlerinin ateizmden ziyade “ignostizm” adını verdiği bir düşünce olduğunu savunmuştur. İlk defa Wine tarafından kullanılan “ignostizm” ile kastedilen, doğrulanabilir/ispatlanabilir cevapları olmadığı için Tanrı’nın varlığıyla ilgili soruların anlamsız olduğudur. Agnostizm ile karıştırma: ateist, tanrıya inanmaz, agnostik ise Tanrı’nın varlığı hakkında kararsız ve şüpheli bir tavır takınır, ignostik ise, Tanrı’ya inanmayla ilgili herhangi bir soruya “Tanrı” tabiriyle kastedilenin ne olduğu yeterince açık olmadığından tam olarak cevap vermenin mümkün olmadığını söyler.
Şöyle düşünebilirsin: Tanrı’nın varlığı hakkındaki bir soruya, teist “evet”, ateist “hayır”, agnostik “emin değilim” der ignostik ise “bana yönelttiğin kavram hakkında hiçbir bilgim yoktur” şeklinde cevap verir.
Apateizm ile arasındaki fark da, apateistler direkt olarak Tanrı’nın varlığı ya da yokluğunu umursamaz, beni ilgilendirmez der hayatına bakar. Apateist olan Jonathan Rouch, apateizmi şöyle tanımlıyor: “Hala Tanrı’ya inanmıyorum fakat daha da önemlisi bu konuda bir tarafta veya öteki tarafta olmanın önemli olduğunu da artık düşünmüyorum.” der. Yani apateist bir ilaha olan inanca karşı ilgisizdir, ama ignostik bir ilahın ne demek olduğunu bilmediğimiz ve kanıtlayamadığımız için bu kavramların anlamsız olduğunu dile getirir.
Kaynaklar
- Muhammed Ali Bağır. (2019). Tanrısız Yahudiliğe Doğru: Hümanist Yahudilik Ve Temel Değerleri. DergiPark. | Arşiv Bağlantısı