Evrende düşüncenin yerine dair henüz tam bir bilgiye sahip değiliz. Düşünme yetisini evren ortaya çıkardı. Herhalde kimse bunun evren dışı bir olgu olarak var olduğunu veya ortaya çıktığını iddia edemez. O halde bizim varlığımız kriter değilse, biz evrenden bağımsız bir varlığa sahip değilsek ve var olan yegane şey aslında evrense nihayetinde bu durumda düşünen şey biz miyiz evren mi sorusu çok ciddi bir soru olarak gündeme gelir. Aynı şey canlılık vasfı için de geçerlidir. Bir şekilde evren canlılığı ortaya çıkaran şey olarak kendisi bu niteliği taşıyor olmaz mı?. (Tabi canlılık ve cansızlılık diye evren için ayrı ayrı nitelikler varsa. Bizim için var olan bu ayrım evren için var mı bilmiyoruz. Sonuçta canlı dediğimiz herşeyi cansız dediğimiz nesneler gibi atomlarla tanımlamak mümkündür) Bizim varlığımızı da düşüncemizi de evrene borçluyuz. Evren lokal bölgesinde bu nitelikleri kendiliğinden ortaya çıkardı. Bu niteliklerin ortaya çıkışına dair ve kendi ortaya çıkışımıza dair hiç bir payımız gerçekte yoktur. Ama buna rağmen çıkıp düşünen varlığın kendimiz olduğunu iddia ediyoruz. Bilinç biliminde yapılan çalışmalar çok açık bir biçimde düşünen varlığın da bizler olmadığını ortaya koymaya yakındır. Bu tabloda 'Biz bu işin neresindeyiz' diyeceğim ama önce acaba ortada 'biz' diye bir şey var mı sorusu ortaya çıkıyor. Hiç bir şeyin bize ait olmadığı bir durumda 'kendimizi bize ait' görüyoruz ve bir 'benlik' düşüncesi belki de sadece benlik sanısı yaratıyoruz. Bu benlik sanımız ortadan kalkınca evrenin 'kendi kendini görmek' ve hatta düşünmek istediğini söylememiz mümkün. Ortada evren dışında bir şey yoksa 'gören' ve 'görülen' tek şeyde birleşmek zorunda kalır ki işte zaten bu noktada da evren kendi kendini (bizim aracılığımız ile)gören duruma gelir. İşte bütün bu yazdıklarımı anlayabilmeyi başarabilen bir bilince sahip olmamız anlamında düşünce herşeyin bütün hikayenin anlaşılabilirliğini başlatan şeydir. Kabul edelim biz bizi düşünce olarak aşıyoruz ama biraz 'ötede' biz gerçekten var mıyız sorusu ile karşılaşıyoruz. Öyle ki sonunda ünlü filozofun dediği gibi düşünebilmeniz var olduğumuzun kanıtı durumuna geliyor ve 'düşünüyorum o halde varım' diyebiliyoruz. Düşünebilmek var olduğunu fark edebilme anlamında 'ben varım' diyebilmenin koşuludur. Bunu diyemiyorsanız var olsanız bile varlığınızın hiç bir anlamı olmayacaktır. Böyle bir durumda varlığınız bile 'ben varım' diyebilenler için anlamlı olur. Buna dair örnek çok nettir. Bebekliğinizi düşünün. Diğer canlıların durumu da bebeklere yakındır. Bebekliğinize dair hiç bir şey hatırlıyor musunuz. Ne yaşadığınız acı ne gülmeleriniz. Hiç biri sizin icin anlamlı değil. Vardınız ama aslında varlığınız düşünce ve düşünebilme olmadan sizin için yok hükmündeydi. Ne yaşandı ne oldu ne bitti ne kadar zaman geçti bütün bunların düşünce kapasitesi ve bilinç olmadan hiç bir anlamı yoktu. Bilinçsizliğin nasıl yokluğu denk olduğunu bu durumda çok kolay anlayabiliyoruz. Kaldı ki uyku Hali de buna iyi bir örnektir. Bilinçsiz geçirilen evrelerde varoluş sizinle birlikte zaman mekan olarak yok olur. Bu evrede ne kadar zaman geçti neler oldu hiç bir şey sizin için yoktur kalmamıştır ortada. Sonra 'geri dönüp' bilinciniz yerine gelince herşey ve tüm hikayesi ve hikayeniz tüm tutarlılığı ile yeniden sizin için var olmaya başlar. Bütün bunlar bize bilinçsizliğin yoklukla eşdeğer olduğunu ortaya koymaya yeter. İşte bu yüzden düşünce ve düşünebilme herşeyin başı ve başlangıcıdır.