Bu soruya defalarca kez cevap verildi ve genellikle herkes, kendi görüş ve bakışını sundu. Bu durum da gösteriyor ki bu sorunun net bir cevabı yok ve hayatın belirgin, net, herkes için bir ortaklı sunan bir anlamı yok. Herkes kendi hayatını, kendisi anlamlandırıyor.
Ben size kendi hayatımın anlamını anlatsam yüksek olasılıkla bu, sizin için bir anlam sunmayacaktır. Çünkü evet, herkes hayatını, kendisi anlamlandırır. Ancak bunu yapabilenler, hayatta bir anlam bulabilir. Bir aile kurup çocuk yapıp, hayatın anlamını çocuklarında bulan birinin hayatının anlamı, hiç çocuk yapmayan biri için ne kadar önem sunabilir?
Elbette belirli grupları, belirli amaçlar altında toplayan görüşler, kültürel miraslar, inanışlar, yaşam tercihleri yok değil ama Dünya bilgi çağına girdikten sonra çeşitlilik ve görüş farklılıkları da arttı. 500 yıl önce bir dinin mensubu olmamak hatta ateist olmak pek de mümkün olmayan bir şeydi. Bugün ise nüfusunun çoğunluğu ateist olan ülkeler var. Bir zamanlar tahmini 3-5 politik görüş vardı, bugün çok daha fazlası var. Bir zamanlar evlenmeyen ve çocuk yapmayan insan yoktu, bugün çok var. Bir zamanlar 10-20-30 meslek vardı, bugün binlerce var. Bir zamanlar 3-5 toplumsal tabaka vardı, bugün sayısız tabaka var. Bir zamanlar toplumsal sınıflar arası çizgiler hayli belirgindi, bugün flu. Artık çok fazla anlam var.
Herşeyin ötesine post-truth dönemindeyiz. Gerçek ötesi. Herkesin kendi gerçekliği var. Anlam ve motivasyonlar değişirken gerçeklik algısı bile değişmiş durumda.
Ama madem böyle kişisel bir soru sordunuz, sizin için ne kadar anlam sunar bilemem ama kendiminkini kısaca yazayım: İnsanoğlunun bugün ulaştığı bilimsel seviye ve ürettiği bilgi miktarı paralelinde bırakın kendi hayatlarımızı, dünyamızı, evreni bile açıklama, anlama ve anlamlandırmayı hedefe koyabilmiş bir medeniyetiz. Hâlâ çok eksiğimiz var, hâlâ hayli ilkeliz ve çok temel sorunları ile çözemedik ama yine de bugün ulaşılan seviye, daha 100 yıl önce hayal bile edilemezdi.
Kendi adıma hayatın anlamı, ulaştığımız bilimsel, kültürel ve felsefi seviye bağlamında evreni olduğu gibi anlama ve gerçeklik ne kadar anlamsız, ne kadar insanmerkezli anlayışın dışında, ne kadar insanı umursamaz ve bu nedenle de ne kadar sarsıcı olursa olsun onu olduğu kabul etme cesaretini gösterme erdeminde olmaktır. Eğer gerçekleri ne kadar olduğu gibi anlayıp kabullenirsek onu o kadar anlamlandırma gücünde oluruz. Yalanlar, dogmalar, sahte inanışlardan kurtulmak bunun ilk şartıdır. Bunu başardığımızda yapacağımız şey ise bu saf gerçekliğe, insanın yetkin olduğu güzellikleri katmaktır. Anlamsız evrene anlam doldurmaya başlamak. Yaşamın üzücü, mutsuzluk verici taraflarını baskılayıp hayata güzellik, mutluluk, düzen, haz, estetik, toplumsal refah, yüksek bir yaşam seviyesi, sağlık gibi aranan olguları katmak için çalışmaktır. İşte bunu başarmanın yolu, hayatı ve evreni gerçekte olduğu gibi kabul etmektir. Profilimde belirttiğim gibi insan felsefeyle sorgular, bilimle cevaplandırır ve sanatla anlamlandırır. Bu 3 temel disipline ne kadar hâkim ve bağlı olursak insanlık o kadar ileriye gidecektir. Hayatın (benim için) anlamı da budur. Felsefe, bilim ve sanatın bir araya gelip inşa ettiği bir medeniyet yaratabilmek.
Umarım açıklayıcı olmuştur. Sağlıcakla.