Arkeologların "Neolitik Çiftçi Pazarı 500 Metre İleride" tabelası bulmasıyla olmuyor tabii. Aslında olay, multi-disipliner bir CSI bölümü gibi ilerliyor. Elbette, arkeobotanik ile bulunan kömürleşmiş tohumlar gibi bariz deliller var, ama bu sadece fragman. Asıl eğlence, bitkilerin geride bıraktığı ve asla çürümeyen mikroskobik silika cesetleri olan fitolitleri analiz etmekle başlıyor; bu aslında bitkilerin hayaletleriyle konuşmak gibi bir şey. Sonra sahneye palinoloji çıkıyor ve bilim insanları, toprağın derinliklerindeki polenleri adeta "Ee, anlat bakalım, mahallenin florası nasıldı, sonradan gelen buğdaygiller ortamı bozdu mu?" diye sorguya çekiyor. Bir de işin en soğuk nevale kısmı var: toprak mikromorfolojisi. Bu yöntemle de toprağın sıkıcı görünen katmanlarını bir dedikodu dergisi gibi okuyup atalarımızın sürme, gübreleme gibi tüm tarımsal sırlarını öğreniyorlar. Yani o dönemin çiftçisi "arkamda kanıt bırakmam" diye düşündüyse fena yanılmış, zira toprak, ağzı pek de sıkı olmayan bir komşu gibi bütün sırları binlerce yıl sonra bile dökülüveriyor.