14-15 yaş civarı, insanın kendini hem içten hem dıştan sorguladığı bir dönem. Beden değişiyor, duygular dalgalanıyor, zihin bin bir yöne çekiliyor. Bu yaşlardaki gençlerin cinsiyet ifadelerinin net olmaması da aslında bu karmaşanın bir parçası gibi görünüyor. Kimi gün daha maskülen bir tavır sergiliyor, başka bir gün daha feminen. Sanki bir şeyler deniyor, ama tam karar vermemiş gibi. İnsanlar bunu çoğunlukla “kimlik arayışı” olarak açıklıyor — ve elbette öyle de. Fakat bu sadece bireysel bir yolculuk değil; belki de çok daha eski, çok daha derin bir şeyin parçası.
Doğa, zamanlamaya çok önem verir. Bir canlı biyolojik olarak üreyebilir hâle gelse bile, o anın gerçekten doğru zaman olup olmadığını iyi ayarlamak gerekir. İnsan gibi sosyal canlılarda bu daha da kritik. Çünkü erken yaşta hamilelik, sadece fiziksel değil, duygusal ve toplumsal olarak da ağır sonuçlar doğurabilir. Bu yüzden doğa, genç bireyin erken dikkat çekmesini biraz geciktiriyor olabilir. Cinsiyet ifadesindeki belirsizlik belki de bu yüzden. Ne tamamen kadınsı, ne tamamen erkeksi… Daha yuvarlak, daha flu, biraz dikkat dağıtan ama tam da dikkat çekmeyen bir hal.
Belki bu, doğanın “şimdilik sakin ol” deme şeklidir. “Henüz hazır değilsin, ama merak edebilirsin. Araştırabilirsin. Hissederek öğren.” diyor gibidir. Beden henüz tam çekici değil. Ses değişmemiş olabilir, yüz hatları oturmamış, davranışlar bazen çocuksu kalabilir. Tüm bunlar dış dünyayla kurulacak yoğun ilişkileri ertelemeye yarayan ince ayarlar gibi düşünülebilir.
Ama mesele sadece başkaları değil. Bu belirsizlik, kişinin kendi içindeki yolları denemesi için de bir alan açıyor. Net tanımların dışında kalmak, seçenekleri hissetmek, kendine dışarıdan değil, içeriden şekil vermek… Bu yaş, aslında “olmaya” çalışmadan önce “hissetme” zamanı.
Doğa çoğu zaman sessizdir. Büyük kararları bağırarak değil, fısıldayarak verir. Ergenlikteki bu cinsiyet ifadesi flu’luğu da öyle belki. Fısıltılarla yön çizer, zaman tanır. Ve bazen en doğru şey, hemen netleşmek değil, bir süre belirsizlikte kalmaktır.