Öncelikle kısa ve net cevap vereyim. Elektrikli araçların küresel ısınmaya etki edeceğini olumlu veya olumsuz olarak beklemek tamamen zırvalıktan başka bir şey değil. Çünkü nereden tutsanız elimizde kalan bir konu.
Otomativlerin çoğu artık yakıt tipi olarak benzin. Benzinin karbon salınımı zaten oldukça düşük kaldı ki yeni nesil otomativler şehir içi kullanımı 100km de (motoruna göre değişmekle birlikte) 6 ile 10 lt arasında. Bu şehir içi tüketimi. Şehirler arasında 4 ile 8 lt civarında. Bir tır 100 km de 27 lt dizel yakıt yakıyor o da şehirler arası tüketimde. 1 otomobilin yakıtığı yakıtın neredeyse 5 katı. Lojistik ağını engelleyemeyeceğimize göre kabahati otomobillere atmanın da bir manası yok. Kaldı ki tüm akaryakıtla çalışan araçların saldığı emisyon birkaç fabrika ve santralin saldığından az.
Dünyanın fabrikası haline gelen güney ve güneydoğu asya dünyadaki karbon emisyonunun %50 sine yakın. Çin tek başınasa %30 Buna Amerika da dahil olduğunda %55 leri geçen bir oran var. Ve Çinli yetkililer açıkça diyor ki "İmkansız değil ama 2060 a kadar emisyonu yarıya indirmek çok çok zor" adamlar açıkça emisyonu düşürmeyeceklerini söylüyorlar. Ki kim olsa söyler. Bugün biz dahil hangi "medeniyet" fabrikasını kapamayı göze alır ? Heleki bu küresel ekonomik krizde. Kim bir fabrikasına emisyonu düşür dese anında binlerce kişi işsiz kalacak herkes farkında ki Avrupa sadece otomobillerden dizeli kısıtlamaya kalktı binlerce kişi sadece Almayanda işi sonlandırıldı. Haliyle hiçkimse fabrikaya ayar çekmeyeceği için elektrikli otomobiller tamamen bir farklı ticari amaç ve strateji üzerine kurulu. Bu da Doğu bloğunu köşeye sıkıştırmak için olduğu kanaatindeyim.
Tüm bunlardan bağımsız olarak elektrikli araçların bataryaları masum olmadığı gibi uzun ömürlü de değil. Haliyle ilerleyen zamanlarda bizler daha açıkça farklı durumlar göreceğiz diye düşünüyorum.
Ayrıca "Küresel Isınma" gerçeğinden biz dünyaca oldukça radikal ve saçma şekilde ya kaçıyoruz ya da objektif değerlendiremiyor, anlatamıyoruz.
Çünkü konu ozon tabakası değil. "Yahu ozon tabakası en ince noktası kutuplar. Orası donarken burası niye ısınıyor ?" diye soran yok. Çoğu da bunu bilmiyor zaten. Ayrıca ozon tabakası dediğimiz kısım stratosferde. Biz troposferdeyiz. Stratosferde dikey hava akımı yok ki. Burada saldığımız gazların neredeyse hiçbiri üst tabakaya erişmiyor. Üstüne üstlük atmosferdeki gazların %75 troposferde. Yani saldığın gazların da çoğu bu katta.
Küresel ısınmaya ve karbon salınımı meselesi ciddi ve gerçek mesele. Ama konu yaşadığımız troposferle alakalı. Peki İnsan etkisi ? Çok da yok. Biz küreyi ısıtmaktan ziyade canlıların canına okuduk. İnanın insan şuanda en güçlü döneminde. Doğaya en çok müdahale edebildiğimiz dönemdeyiz ve ona rağmen bir hiçiz. Bir yağmurda boğularak ölecek kadar aciziz.
Peki ne yapmalıyız ?
Öncelikle aptalca şeylere korkunç paralar harcamaktansan sosyal bilimlere ve özellikle Coğrafyaya yeterli bütçeler ayırarak konuyu anlamamız için ciddi araştırmalar yapmalıyız. İnanın tüm hükümetler seyahat için harcadıkları paranın %10 unu bu işe ayırsalar değil coğrafya, tüm sosyal bilimlere yetecek bütçe ortaya çıkar.
Ki doğanın önünde yine de duramıyoruz, bir volkan patlamasında yanıyor dediğimiz dünya muazzam soğuyabiliyor. O yüzde biraz daha absürt dediğimiz bilim insanlarında "kükürtdioksit salınımı" ile (ki bu stratosferde olacak) dünyayı muazzam bir hızla soğutabiliriz. Ama burada kontorolü kaybetmekten korkuyoruz. İklim bir sebep değil sonuç. Haliyle sonuca bakarak pek bir şey anlamanız beklenmez. Nedeni bulmak önemlidir.
Bizim bu ısınmanın temelini ve nedenini en başından araştırmamız lazım. Daha sonra insan etkisini üstüne koyarak ilerlememiz lazım. Daha sonra neler yapabileceğimizi düşünmemiz lazım. Şuan kürel ısınmadan ziyade en başta mevsim değişimi ve radikal hava olaylarının artışını incelememiz lazım. Yıllık ortalama sıcaklığın artmasına karşın kışları yaşadığımız soğuk günler fazlasıyla derecesel olarak farklılaşmaya başladı. Kışlar daha soğuk yazlar daha sıcak geçiyor artık. Tüm dünya bu yüzden çölleşebilir.
Her yıl bir yerleri fırtına ve yağmurlar yıkıp geçiyor. Su taşkınları beklenmedik ve orantısız şekilde dağılıyor. Bunları önlemek için de doğayı anlamamız lazım. Bu hayatta gördüğüm kadarıyla hiçbir şey canlı veya cansız hiçbir şey dilsiz ve konuşamayan değil. Sadece hepsinin dili farklı. Doğanın dili de coğrafya. Yaşadığınız evin sesini duymazsanız size o ev mezar olur.