Kavramın yaygın kullanım şeklinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum.
Yoksa nefret, korku, öfke vb. şeyler de birer duygudur. Ancak dilimizde daha çok aklı devre dışı bırakacak kadar yüreğinin sesini dinleme ile özdeş tutulduğu için duygusallık, haliyle de duygusal ifadesi daha çok hüzün ile eş tutulur. Oysa akıldan bağımsız bir duygu yoktur ve temelinde kimya yatar.
Bu onun çarpık bir edebi algılanışından kaynaklı bence. Mesela romantizm kelimesi de öyle bilinir. Edebi temel üzerinden ve sığ anlamı ile romantizm sanki aşk ve kur ile özdeşmiş gibi var sayılır. Halbuki felsefi temeli itibarı ile ele aldığımızda, dünyayı ve evreni siyah ve beyazdan ibaret algılamak gibi “akla ziyan” bir yere ulaşırız ve yaygın bilinen hali ile romantizmin büyüsü bir anda yiter. Duygusal ifadesinin de benzer bir zemin üzerinden değerlendirildiğini düşünüyorum. Hazır hüzün de insanın yüreğine en çok işleyen duygu olunca... Sevgiyle...