Tartışmalar tartışmak isteyen insanlar arasında olur. Karşılaştıkları kişilerle uzlaşma eğilimi gösterenler arasında belirgin bir tartışma yürütemezsiniz, çünkü tartışma zemini tarafların taraflarının netliği üstüne kuruludur. Buna İslam geleneğinde cedel denir. Dilimizde cebelleşme diye yanlış olarak kullanılan ifadenin asıl kökü budur. Mücadele sözcüğü de buradan gelir. Ateistler ve Teistler günümüzde düşüncelerine bağlılık gösterme uvebu uğurda çatışmaya girmeye razı olma açısından ortaktırlar. Ancak deistlerin ve agnostiklerin düşünce zemini bu kanatlar kadar ne duygusal bir yatırımla beslenmiştir ne de zihinsel etkinlikle güçlendirilmiştir. Deist agnostik bir zihinsel durumda olanlar eninde sonunda ateizme ya da teizme yönelme durumunda kalırlar, bulundukları durum onları aşırı rahatsız edince. Çünkü tutumları düşünülmüş bir seçimden çok, yaşantı ile ortaya çıkan zihinsel durumlardır. Yönelimi teizm olduğu hâlde bu konuda gereken çabayı sarf etmeyen ve dini eğitimini eksik bırakanlar daha çok deist, yönelimi ateizm olduğu hâlde önlerine çıkan açık bazı doğaüstü durumları açıklamaya bu anlayışın güç yetiremediğini bildiği hâlde Tanrının varlığına inanmak için kendisi ile Yaratıcının doğrudan bir ilişki kurması gerektiğini düşüncesine kapılanlar da agnostik olur. İki durumdaki kişilerin de ortak özelliği inanç konusunda gerçek bir emek sarf edip fedakârlık yapmaktan uzak durma eğiliminde olmalarıdır. Elbette bu anlayışlar da ateistlik ve teistlik gibi aslında durumsaldırlar. Yani insanların türlü gerekçeler ile düşüncelerini ve anlayışlarını, tutumlarını değiştirmeleri mümkündür. Herkes gelgit yaşayabilir. Ancak biraz da bunu yani kuşkularını paylaşma cesareti gösterenler de gerçek bir kişilik bulunur. Örneğin Gazali böyle biridir, Descartes'te öyle. Düşünürler çoğunlukla böyledir, düşünceleri belirli bir uzmanlık alanı ile sınırlandırılmışsa ve din konusunda düşünmekten kendilerini alıkoymuşlarsa, deist ya da agnostik durumdadırlar.