Din gibi yaşama anlam yükleme gibi temel ve önemli bir konu, bireyler tarafından ya tamamen benimsenerek, savunulur, taraflaşılır, üst düzeyde önemsenir, ya da dışlanır, hiçe sayılır, yanlışlanır, aşağılanır. İnsan olarak henüz bütünsel bakış açılarına kavuşamadık. Bir bakış açısını anlamanın, onun gibi olmayanlara da hakim olmakla olabileceğini kavrayamadığımız için, sadece tek bir bakış açısını bilip ona mahkum olmayı kabullenebiliyoruz. Oysa, değerlendirme, analiz, rasyonel sonuca ulaşmak için, hepsini iyi biçimde anlamış, her birinin sonucuna ulaşmaya neden olan çıkarımlarımızı belli oranda oluşturmuş olmamız gerekiyor. Bu zahmetlere girmeden, tek birini üstünkörü anlayıp savunmak, taraflaşmak daha kolay.
Ateist de, teist de, kutuplaşmışlığın iki temel odağını oluşturduğu için, ikisi de hem kendi düşüncesine hem de kendi gibi olmayana karşı objektifliğini kaybetmiştir farklı düzeylerde. Bir düşünceye yüzde 100, mutlak, asla, kesinlikle şeklinde yaklaşan bir bakış açısı, en doğru düşünceyi de ele alsa, ulaşacağı sonuç yanlış olacaktır. Çünkü düşünce, bu zihne kırılarak girer. Aslında olduğu gibi değil. Bu nedenle bu iki uçtaki bakış açıları, kendi gibi olmayanı YANLIŞLAMA üzerine bir yaklaşım sergiler. Muhatabının argümanlarını anlamak değil çürütmeye odaklanır. Kendine ait doneler asla eleştirilemez, kesinlikle doğrudur.
Bu iki uç bu kadar sivri iken, rasyonel bir yaklaşımın yeri kalmaz tartışma vs ortamında. İşte böyle durumlarda ihtiyatlı, sorgulamayı kesmeyen, anlamaya çalışmanın sınırının olmadığını anlamış düşünce yapıları durumu çocuksu olarak algılar ve niteliksiz bulur çoğu zaman. Bir düşünürün futbol maçından rahatsız olması gibi, bilgiden, gerçekten, analizden uzaklaşmanın verdiği hayal kırıklığı, kişiyi çaba göstermekten uzaklaştırabilir.
Zaten genel olarak kendini inanç biçimi kimliği ile tanımlayan bireylerin konuşmaları, daima yorum içereceği, manipülasyon içereceği için kişiyi sorgulamaya, kişisel yorumları ayıklamaya iter. Temelde, yanlış bir şeyler söyleyeceği kesinmiş gibi yaklaşırız. Bu durum, her iki kutup için de aynen geçerli.
Eğer bir tartışma ortamı, daha çok daha derin bilgiye ulaşmaya zemin olamıyorsa, orada bilgi değil, kişisel yorumlar odakta kalmış demektir. Böyle bir durumda sağlıklı düşünmek, doğru analiz mümkün değildir.
Velhasıl, kapalı, kutuplaşmış zihinlerin yapacağı tartışma, kendini doğrulamak ya da kendi gibi olmayanı yanlışlamak üzerinde temelleneceği için, mantığını hiçbirşey uğruna kaybetmek istemeyenlerce dışlanır.
424 görüntülenme