Qualia yani zihin deneyimi için zaman kavramı yoktur. Zihnimiz Zamanı kendisi için değil dış dünyada olup bitene göre algılar ve tanımlar. Bu nedenle zihinlerimizin kendisi zamana tabi değilmiş gibi görünüyor. Bu nedenle zihin için (düşünsellik için) zaman kavramı yoksa evet siz bu yazıyı ilk kez de son kez de yazmadınız hep yazmaktasınız. . Dejavu yaşayanlar bilir ki sadece o anı tekrar yaşamış gibi olmaz bir çok kişi o anın bir sonraki olaylarını da daha önce yaşadığını hisseder hatta bazı kişiler bir an sonrasındaki olaylar olmadan olayları bile tahmin eder. Bu aynı hissi yaşama durumundan öte bir durumdur. Einstein düşündüğü gibi geçmiş, şimdi ve gelecek arasında fark yoktur ve zaman zihinlerimize dış dünyanın var ettiği bir halsilasyondur. Zihinlerimiz için benzer nedenlerle hiçlik de tanımlanamaz bir durumdadır. Çünkü hiçlik demek zaman ve mekan algısının yitmesi demektir. Zaman ve mekân deneyimi ile var olmuş ve düşünmeye alışmış zihinlerimiz için zaman ve mekan algısının yok olması tanımlanamazlık yaratır. Ancak yukarda bahsettiğim gibi zihnin kendisi için (düşünsellik için) zaman deneyimi zaten doğrudan değildir ve dış dünya açısından ortaya çıkar. Aynı şey mekan algısı için de geçerlidir. Rüyaları düşünün zihninizin deneyimi açısından şuandaki hayatın zaman ve mekan algısını zihniniz yitirir. Bedeninizin durumundan düşünsel deneyim için 'habersiz duruma' gelirsiniz. Düşünselliğiniz bedeninize tabi mi??? Binlerce yıllık ve bitmek bilmeyen tartışmaların konusu bu. Düşünselliğiniz bedeninizden ayrılabilir mi veya zaten ayrılıyor mu??? Peki düşünce deneyiminiz bedeninizden (madde ve enerjiden) ayrılmadan bilinç sahibi olabilmeniz mümkün mü. Biraz daha açalım. Bir PC düşünün işlem yapıyor Devrelerine tabi şekilde. Devrelerinde olan biten PC'yi belirler ise PC asla bilinç sahibi olamayacaktır. Çünkü 'kendinden kendine yönelen' durumda olmayan bir makine bilinç sahibi olamaz bilinç kazanamaz. PC kendine yönelmeli ama nasıl olacak bu. PC tamamen devrelerine tabi olduğu şekilde işlem yaptığı sürece kendini 'gözleyemez' kendini gözlemesi için bundan daha fazlası lazımdır. Kendini gözlemek yani ne düşündüğünü fark etmek. O halde bu nasıl olacak??? Devrelere tabi bir PC ne zaman ki devrelerine tabi olmayan veya devrelerine tabi olmaktan çıkan bir duruma gelirse işte o zaman bilinç kazanabilir. Bu da PC deki düşünsel deneyimin zaman ve mekan algısını yitirmesine ve zaman ve mekâna tabi olmamasına bağlıdır. Devrelere tabi olmama işte tam olarak bu duruma karşı gelmek durumundadır. Çünkü 'ben' ya devrelerim yada değilimdir. Devreler isem devreyimdir ve devre olmama halini düşünmem kavramam sorgulamam mümkün olamayacaktır. Devre olmama halini düşünüyorsam ve kendi devrelerime zihin deneyimimi yönlendiriyor isem ben devrelerden ibaret değilim demektir. Çünkü yönelen 'kim' yönelinen bu durumda 'kim'dir. Bu ikiliğin nedeni nedir. Devrelerden başka ortada bir şey yoksa devreler hem yönelen hem de yönelinen durumunda olamaz. Çünkü yönelen ve yönelinen kavramının böyle bir durumda aynı şeyde birleşmesi mümkün değildir. İşte tam da bunu söylemeye çalışıyorum zaten. Bunlar ne zaman ki ayrılır veya ayrılabilir durumda olur işte o zaman 'yönelme' durumu ortaya çıkabilir. Tam da bu nedenlerle böyle bir durumda devreler (ve devrelerin özellikleri olan ve devreleri meydana getiren zaman, madde/enerji, mekan) 'ben'i tanımlamaya yetmez demektir. İşte devrelere ve devrelerin özelliklerine gerçekte ve özünde bağlı gibi duran aslında tam olarak bağlı olmayan ve koşullara göre bunlardan 'ayrılabilen' zihinsel deneyimden burada bahsediyoruz. Eğer bu güçlü ihtimal doğru ise o zaman devrelerdeki işlemler düşüncelerin içeriklerini oluşturamaz. Onlar sadece zamana ve mekâna tabi olarak düşünce deneyimini sınırlayıcı bir faktör olurlar. Yani zamana bağlı düşünme ve mekâna bağlı düşünme unsurunu yaratırlar. Yani düşünselliği zamana ve mekana çoğu zaman ve genellikle bağlı tutacak bir durumda tutarlar. Ancak düşünce içerikleri ise bu devrelerden bağımsızdır ve devrelerin içinde düşünce içeriklerine dair hiç bir şey esasen yoktur demektir. (Şuandaki PC'lerde bile durum aslında tam olarak budur. Devrelerde aslında elektirik sinyalleriden başka bir şey yoktur ama tutarlı anlamlı işlemler kollektif bir veri işleme süreci ile (yazılım kodlarının sırası ve dizaynı ile) ortaya çıkar. ) İşte hiçlik diye bir şeyin düşünsel deneyim için var olmaması da bunlara dayanır. Çünkü hiçlik diye bir şey düşünsel deneyimin kendisi için yoktur. Hep vardı hiç bir zaman hiç olmadı demektir. Yani yukarıda bahsettiğim gibi devrelerde olmayan ve bulunmayan düşünsel içerik olarak 'hiçlik' anlamı hiç var olmadı demektir. Devreler 'hiç'ten var olmuş olabilir ama devrelere aslında tabi olmayan soyut düşünsellik için hiçlik hiç var olmadı ve sonsuzdan beri var olma durumu var demektir. Bu nedenle zihinlerimiz için hiçlik kavramı var olmadığı için tanımlanamaz ve sonsuz bir paradoksa dönüşüyor gibi duruyor. Çünkü madde ve enerjinin (zaman ve mekan) var olmaya başlama anına ulaşıyor ve bunu kavrayabiliyoruz ama iş düşünsel olarak var olmama durumuna gelince yani düşüncemizin veya genel olarak düşüncenin de yitik olduğu bir durum olarak düşünüldüğünde çıkmaza ve tanımsızlığa giriyor.