Nazım Hikmet’in şiiri geldi aklıma:
“Ben sadece ölen babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim /.../”
Bu cümleden sonra bahsedelim.
"Toplumsal değerlerin zaman içinde evrimleşmesinin en önemli sebebi" denmiş soruda; Marksist teoriye göre cevabı basittir: Altyapı, üstyapıyı belirler. Altyapı üretim tarzının işleyişini ifade eder. Üstyapıyı yani toplumsal yaşayışımızı, kültürümüzü, politikamızı belirleyen budur çoğu zaman.
Bu karşı çıkabileceğim bir düşünce değil. Hatta belki karakterimizde bile etkisi vardır üretim ilişkilerinin işleyişinin. Örneğin sıcağı sıcağına okuduğum bir öyküde, zengin çocuğu doğum gününe çağırmadığı için üzülen ve kendince bir intikam alıp rahatlayan 9 yaşındaki bir çocuk vardı. Bu durum üretim ilişkileri ile ilgili ve çocukların karakterini bile etkiliyor. Yine geçim derdinden ya da başka sebeplerden köyden kente gelip getto tarzı mahallelere sıkışıyor insanlar, dışarıya karşı korkak ve temkinli oluyorlar, çocuklar doğru dürüst eğitim alamıyor vs ve oradan başka bir kültür doğuyor. Belki kavga etmek, bıçak taşımak normal oluyor oradaki kültüre göre. Psikopatça şeyler yapmak da normalleşebiliyor. Aynı şekilde iyi eğitim alınıp çocukların aşırı şımartıldığı çevrelerde de yalnızlaşma olabiliyor, tükenmişlik olabiliyor ve yine psikopatlaşma ihtimali artabiliyor.
Yine ekonomiyle ilgili, enflasyon artışının böyle hızlı olması bizi yozlaştırıyor ve değişiyoruz. İş/ticaret hayatında bunun etkileri görülüyor. Günlük hayatta da normalde iyi, hakkaniyetli insanlar olarak yaşamış insanlar şimdi ev sahibini çıldırtan ve haksızlık eden azılı bir kiracı olabildiler. Tam tersine, iyi insan olmak isterken paragöz bir ev sahibine dönüşen oldu. Aradaki denge kaybolduğu için oldu bu. Sonra çoğumuz stokçuluk yapmaya başladık, başkasının ihtiyacı olur mu diye düşünmedik, biz aldığımız için fiyatı artıyor diye düşünmedik. Hepimiz biraz yozlaştık bu enflasyon devrinde. Anlayışsız olmaya başladık ayrıca ve bu da psikopatlığa itebildi bazılarımızı.
Hukuk da ilginç bir konu. Hukuk toplumun yaşayışından ilham alınarak ihtiyaçlara dayanarak oluşturulmuş ama bugün hukuk bizim davranışlarımızı belirliyor daha çok. Hukukun işlemediğinin hissedilmesi insanları kolayca kötülük yapabilmeye sürüklüyor. Sadece ülkemiz özelinde bakmayalım, örneğin Asgar Ferhadi’nin Kahraman filminde kahramanımız borcundan dolayı hapse giriyor. Orada hâlâ borçtan dolayı hapis yatılması mümkün. Bizde bu yok, başka ülkelerde de farklı uygulamalar vardır. Şimdi böyle bir durumda, insanlar bu hukuki sebep yüzünden zorda kalıp psikopatlaşabilir. Hapse girdiğinde borcunu ödeme şansı hiç yok çünkü. Toplumun buna bakış açısı, ahlak anlayışı da etkileniyor tabii hukuktan. Hukuk; toplumun yaşayışını, ahlak anlayışını ve psikopatlık seviyesini çok etkiliyor bence.
Bunlar belki öznel örnekler ama genel olarak düşününce şöyle ifade etmek isterim ben: Ekonomi, hukuk ve bilim bence bu değişimi sağlıyor. Din-Tarım toplumlarında mutlaka evlenip çok çocuk yapıp tarım/hayvancılıkla geçimini sağlamak zorunda olan insandan stüdyo dairede masa başı çalışarak, evlenmeden, bağlanmadan, yemek pişirmeden canının istediği gibi yaşayarak geçinebilen insana evrilmiş olmak bu bahsettiğimiz ekonomi, hukuk ve bilimin sunduğu şartların sonucudur.
Nazım Hikmet’tin sözlerine gelince, ileri geri olmak meselesi tartışılır bence. Soruda belirtilen psikopatlıktan bizleri koruyacak bazı değerleri (bir arada olmak, komşuluk, ev ziyaretleri, aile yaşamı vs) kaybediyoruz belki de. Değerler meselesi de çok göreceli tabii, bütün bu ilişkilerden sıyrılmamıza imkan veren bir çağdayız, bilgisayar başından da yürütebiliyoruz her şeyi, arkadaşlıkları bile. Bilim bizi nerelere götürecek bakalım.