Güzel soru...
Bunlar hep, kavram karmaşaları içeren tartışmalar. Yanlış anlaşılan, çarpık bakışlardan kaynaklanan algı hataları. Soruya cevap vermeden önce bir iki noktayı belirtmek gerekli.
Bilimin ne olup ne olmadığı üzerine tartışılırken düşülen en büyük yanılgı, "gerçek"le "doğru"nun ayrımı. Hem de iki farklı açıdan.
Gerçek, orada olan. Var olan. Varlığı tartışılmaz ya da tartışmanın anlamsız olduğu durum. Bu iyidir, kötüdür, faydalıdır, zararlıdır, bu başka bir konu. "Bu bir gerçek" dediğimizde bu bir tespittir. İşte bir kesim insan, eğer bir gerçek, insana zararlıysa o gerçeğe "gerçek değil" diyor. Mesela evrim, insanların inançlarını sarstığı için evrimin varlığı görmezden geliniyor. Evrim yok deniyor. Bu birinci, gerçek-doğru ayrımı kırılımı.
İkinci kırılım, herhangi bir gerçeğin açıklaması. Açıklanamayan ya da açıklamasında şüpheler olan bir gerçeğin, gerçek olmadığını iddia etmek. Başınız ağıyor ise ağrıyordur. Bunun sebebini bilmiyor olmamız, başınızın ağrımadığını göstermez. Yanlış teşhis de baş ağrınızın olmadığını göstermez. Baş ağrınız gerçektir. Onun sebebi üzerine yaptığınız açıklama doğru ya da yanlış olabilir.
Şimdi... Bu ayrım ve kırılımlardan yola çıkarsak... Bilim öncelikle, iyi, kötü, doğru, yanlış gözetmeden, gerçeği arar. Araştırdığı gerçeğin, iyiliğini, kötülüğünü, en azından işin başında incelemez, böyle bir kaygı da gütmez. Ki bilimin bu özelliği, en şüpheye açık taraflarındandır çünkü sayısız bilimsel gelişmenin ortaya çıkardığı gerçek, sizin de örneğini verdiğiniz gibi insanoğlu için son derecede tehlikeli olabilir. Bunun üzerine çok sayıda film, roman, öykü var. Bilim, evrende başka canlı var mı diye araştırır. Bulacağımız canlının insanoğluna düşman ya da dost olup olmayacağını bilemez ve bunu pek de düşünmez.
Bu belirttiğim noktayı, biliminsanlarından daha fazla önemseyen kişiler ise, yukarıda bahsettiğim algı kırılması yaşayanlardır. Mesela bir asker, ülkesini ve insanlığı düşmanlara karşı koruma içgüdüsü ile yoğrulmuş bir tipleme olduğu için bilimin, bilinmez sularda yüzmesini tedirgin edici bir çalışma olarak görür ve böyle bir çalışmaya niyetlenen bilimi, "doğrudan sapmış" olarak kabul eder. Bu doğrudan sapmış olma yaklaşımı, inancına ters diye evrimi ret etmeyle aynı şeydir.
Ancak elbette bilim ve biliminsanları da bu kadar aptal değil çünkü bilimsel gelişmeler de her zaman, insana fayda sağlayacağı düşünülen yönlere doğru ilerler. Bazen hiç bir fayda getirmeyecek gerçekler için de çalışılır ama toplamda keşfedilen her gizli gerçeğin zaten insanın bilgi mirasının bir parçası olduğu kabul edilir ama göz göre göre de bilim, insanlığa zararlı gelişmelere imza atmaz. Gelişmeleri insanın zararına kullananlardır bunun sorumlusu. Ve bu durumun çaresi de bilimi durdurmak ve baskılamak olamaz, olmamalıdır.
Özetle... Bilim, bilgiyi hedef alır. Bilgi ise, ister kısa ister uzun vadede medeniyetin üzerine inşa edildiği en büyük güçtür. Ve elde edilmeye çalışılan bilginin yönünü, fayda belirler. Bilimin, medeniyetin zenginliğini arttırmaya çalışırken güttüğü en büyük hedef faydadır. Buna göre bilimin esasları faydadan doğmaz ama ilerlediği yön fayda esaslıdır.
İşte yine gerçek ve doğru ayrımına geldik. Bilimin esasları, gerçektir. Gerçeklerden doğar. Ama ilerlediği yönü doğrular belirler. Bir gerçeği iyiye ya da kötüye kullanma ayrımı bu zaten. Gerçek, iyiye de kötüye de kullanılabilir. Ama birilerinin bilimi kötüye kullanması, onun gerçek olmadığını göstermez.
Umarım açıklayıcı olmuştur. Sağlıcakla...