En az Namussuzlar Kadar Cesur Olmamız Lazım!
Israrla üzerinde durduğumuz ve bağıra bağıra geliyor dediğimiz Yabancılaşma ve sonucu olan Çürüme budur.
Çünkü yabancılaşan insan özünü unutur, yalnızlaşır. Yalnızlaşan insan korkar ve bu korkularını yenip hayata tutunmak için yol arar.
İki çıkış vardır. İlki özüne dönmek ve kendisi gibi olanlarla dayanışmak. İkincisi işin kolayına kaçıp bir güce yamanmak.
Çağımız egemen sisteminin adı kapitalizmdir. Güce tapar ve gücü ismindeki kapitalden, anamal, para dediğimiz çalınmış emekten alır. Hırsızlığını da meşru kılmak için kendine bir felsefe icat eder: Pragmatizm… Çıkar için her yol mubahtır.
Bundan sonra bir katil bile cinayeti önce kafasında meşrulaştırır, yoksa işleyemez…
İşte bu meşrulaştırmanın aracı yabancılaşmadır ve sistem bunu iradi olarak, her gün ve milyonlarca kanalla beyinlere pompalar. Zayıf beyinler ele geçtiği an ikinci aşamaya geçilir. Bunun adı da yozlaşmadır. Kişiliğin intiharıdır. Ve dolayısı ile vicdandan sıyrılma…
Bu aşamadan sonrası toplumsal çürümedir. Artık koku öylesine yayılır ki; bunu içine çeken ciğer buna o denli adapte olur ki, bu koku oksijenin yerini alır. Tıpkı bir bilgisayara giren bir virüsün, zamanında müdahale edilmediğinde bilgisayarı ele geçirip, sanki asıl olan kendisiymiş gibi dışarıdan giren her sağlıklı veriyi virüs sayıp yok etmesi gibi…
Engel olamadık. Binlerce kanalla ve kesintisiz pompalanan bu yabancılaşmanın önüne geçecek direnci gösteremedik. Ta 1980’lerden bu yana ( Evren Faşist Darbesi). Engel olunamamasındaki payım adına özür diliyorum.
Bugün Evrim Ağacı aksini yapma, pompalama derdinde. İyiden, güzelden ve doğrudan yana. Bilim, akıl ve vicdan temelinde. Desteklemek lazım, çoğaltmak lazım. Ve belki de en önemlisi İsmet Paşanın veciz ifadesi ile , en az namussuzlar kadar cesur olmamız lazım…Üzgünüm…