Bu soruyu araştırma dürtümün beni 6 saattir uyutmadığı (Saat şu an sabah 6.34) vakitte yanıtlıyorum. Elbette yanıtımın kaynaklarıma dayalı yorumlamalarım ile kişisel ancak isabetli olacağını umuyorum. Tez budur.
İnsanın yaşama güdüsünü ön plana çıkaran şeyin hırs ve korkudan çok, merak olduğunu savunanlardanım. Özellikle de bir sinirbilimi olarak.[2] Tabi merak, bir ufuktur. Bu ufuk kiminin önündeki uçurumda son bulurken kimisinin gözlerini uzak galaksilere çevirebilir.[1] Kimisinin merakı soyut bir dumanla son bulurken, kimisi dumanları aşıp arkasındaki kayaları tırmanmak ister. Elbette böyle felsefi bir giriş yapmamın nedeni, insanın bu en temel duyusu üzerinden keşif duyusunu ilk araştıranların ve hatta geliştirenlerin filozoflar olmasıdır.[3] Tüm bu merakın dipsiz kuyu içinde kavram karmaşasında ben bilgiye ulaşmada insanı 2 gruba ayırıyorum. Birisi merakını dizginlemiş ve köreltmiş olan, diğeri tam tersi durmak bilmeden yeni ufuklara açılan. Bu ikisinin temelde tek bir ortak özelliği olduğunu düşünmekteyim. Hayatta kalmak. Evet merak etmek kadar etmemenin de yaşamak için ne kadar zaruri olabildiği görülmektedir. Zira kanıtlar, karar vermeyi ve öğrenmeyi daha zor hale getirmektedir.[4]
Kaynaklar
- A. Schinkel. (2020). Wonder, Education And Human Flourishing. Theoretical, Empirical, And Practical Perspectives. ISBN: 9789086598212. Yayınevi: Vu University Press. sf: 40-49.
- C. Kidd, et al. (2015). The Psychology And Neuroscience Of Curiosity. NeuronPerspective, sf: 449-460. doi: 10.1016/j.neuron.2015.09.010. | Arşiv Bağlantısı
- S. Sunday, et al. Philosophy And Common Sense 2: Cultivating Curiosity. (20 Nisan 2022). Alındığı Tarih: 26 Ocak 2024. Alındığı Yer: PhilosophersMagazine | Arşiv Bağlantısı
- S. Lewis. (2007). Toward A General Theory Of Indifference To Research-Based Evidence. SageJournals, sf: 1-3. doi: 10.1258/135581907781543094. | Arşiv Bağlantısı