Ampütasyon operasyonu sırasında kanamayı önlemek için, önce o uzvu besleyen atardamar ve toplardamarlar tespit edilip bağlanır. Ardından kaslar kesilir ve son olarak kemik kesilir. Kemiğin keskin ve pürüzlü kenarları törpülenir, daha sonra fazladan bırakılan deri ve kas flepleri güdük (uzvun ampütasyon sonrası kalan kısmı) üzerine aktarılıp dikilir. Bazen, protezi tutturmak için güdük üzerine bazı öğeler eklenir.
Kanama kontrolü iyi sağlandığı sürece, hastanın kol veya bacağını kaybettikten sonra vücudun yaşamaya devam edememesi için pek bir sebep yok. En sık ölüm sebepleri kan kaybı, enfeksiyonlar, anestezi komplikasyonları ve hastanın altta yatan medikal problemleri olabilir (en sık ampütasyon sebepleri olan şeker hastalığı, damar hastalıkları gibi hastalıklar ilerleyip uzvun kalan kısmında tekrar gangrene [doku ölümü] yol açabilir, ya da bu hastalıklar kalp damarları gibi başka organları da etkilediği için kalp krizi, inme vb. gerçekleşebilir). Kan kaybının önlenmesi için damarlar baştan tespit edilip bağlanır ve gerekirse hastaya verilmek üzere hastanın kan grubuna uygun kan hazır bulundurulur. Enfeksiyonların önlenmesi için uzuvdaki bütün ölü dokular ameliyat sırasında iyice temizlenir ve hastalara koruma amaçlı en güçlü antibiyotikler verilir.
Ancak ampütasyon sırasında cerrahların dikkat ettiği tek konu bunlar değildir. Hastaların ameliyat sonrasındaki hayat kalitelerinin yüksek olması ve uzvun kalan kısmının olabileceği kadar fonksiyonel (işlevsel) olmasına da çaba gösterirler. Bu sebeple, kesilen kasların kalan uçlarını stabilize ederler (kemiğe ya da kemiğin etrafındaki zar olan periosta sabitlerler), bu sayede o kasların kullanılmayarak atrofi olmasını (küçülmesi ve işlevinin kaybolması) önlerler. Kasların normal fizyolojik koşullara benzer bir gerilimle bağlanmaları, ağrı olmaması ve işlevselliğin sağlanması açısından önemlidir.
Ameliyat sonrasında yara iyileşmesinin sağlanması (bu hastalarda genelde yara iyileşmesini geciktiren şeker hastalığı ve damar hastalıkları gibi hastalıklar bulunduğu için bu kısım çok önemli), uzuv kuvvetinin ve eklem açıklığının korunması (bunlar da uzvun kalan kısmının işlevselliği için önemli), ödemin azaltılması ve sağlam uzvun korunması (eğer ampütasyon sebebi yukarıda bahsettiğim gibi hastalıklarsa, ileride diğer uzvun etkilenme ihtimali de yüksek) da ameliyat sonrasında dikkat edilen konulardır. Ampütasyon ameliyatlarından sonra pek çok hasta, kesilen sinir uçları bağlı oldukları beyin bölgelerine bazı sinyaller göndermeye devam ettiği için, "Hayalet uzuv sendromu" adı verilen bir durum yaşar. Bu hastalar; var olmayan uzuvlarında kaşıntı, ağrı, yanma, gerginlik, kilitlenme, sıkışma hissi veya uzuv hareket ediyormuş gibi hissedebilirler. Bu sebeple ameliyat sonrasında güdüğün (uzvun kalan kısmı) duyarsızlaştırılması da önemli bir hedeftir.
Protez teknolojilerindeki ilerlemeler sayesinde, ampute olmuş pek çok hasta, az kısıtlamayla aktif hayatlar yaşayabiliyor. Ancak damar hastalıkları sebebiyle ampute olmuş bireylerin neredeyse yarısı, amputasyonun doğrudan sonuçlarından ziyade, diğer organlarını etkileyen hastalıklar sebebiyle 5 yıl içinde ölüyor (kaza, travma gibi sebeplerden dolayı ampute olanlar için geçerli değil). [1]
Kaynaklar
- D.G. Smith. (2004). Atlas Of Amputations And Limb Deficiencies: Surgical, Prosthetic And Rehabilitation Principles. ISBN: 0892033134. Yayınevi: American Academy of Orthopaedic Surgeons. sf: 21-30.