Hayır, birçok durumda saçma değil ve hatta daha fazlası olmalı. İnsanlar, başlarına gelen kötü şeyler nedeniyle o kötü şeylerde payı olan firmaları sorumlu tutmaktan çekinmemeli, bu tür davalar ayıplanmamalı. Çünkü bu tür davalar her zaman şikayetçi tarafından kazanılmıyor; ama kazanılanlar (yargıç ve/veya jüri tarafından şikayetin makul ve yerinde olduğu düşünülen davalar), firmaların yapabilecekleri üzerinde fazladan bir kontrol ve denetim sağlıyor ve bu, neredeyse her zaman iyi olan bir şey (ayrıca hukuk sisteminin de sağlıklı işleyip işlemediği konusunda bir turnusol kağıdı görevi görüyor). İdeolojik eğilimleriniz nedeniyle firmaları koruyup kollamayı seçebilirsiniz; ancak birçok durumda (hele ki konu kâr maksimizasyonu olduğunda) firmaların sizi veya halkı kesinlikle koruyup kollamayacağından emin olabilirsiniz.
Üstelik bu davalarla ilgili popüler kültürde yayılan bilgilerin çoğu yanıltıcı, hatalı veya düpedüz yalan. Mesela örnek verdiğiniz "McDonald's kahvesi"ni ele alalım. Bu hikaye, McDonald's'tan aldığı kahve elini yaktı diye 3 milyon dolar kazandığı iddia edilen Stella Liebeck ile ilgili.
Sorun şu ki, McDonalds'ın (olay günü 79 yaşında olan) Liebeck'e servis ettiği kahve, normalde arabaya servis edilen kahvelerin olması gerektiği gibi 60°C değil, 88°C civarındaydı. Ve kahve, sadece eline değil, bacaklarına ve vücudunun geneline döküldü. Dava sırasında gösterildiği üzere, bu sıcaklıktaki kahve, vücutta sadece 3 saniye içinde 3. derece yanıklara sebep oluyor - ki Liebeck'e olan da buydu (kıyas olması bakımından, eğer kahve olması gerektiği gibi 60°C'de olsaydı, 3. derece yanıklar anca 30 saniyeden uzun temas sonucunda görülecekti).
Yüreğiniz varsa, kadının vücudundaki yanıkların fotoğraflarına bir bakabilirsiniz (ama berbat fotoğraflar oldukları konusunda sizi uyarıyorum):
McDonald's kahvesinin aşırı sıcak olması yüzünden Liebeck'in vücudunun %6'sında 3. derece, %16'sında daha düşük derecede yanıklar oluştu. Hastanede 8 gün yattı ve tekrar tekrar deri graftı yapıldı. Bu sırada 9.1 kilo (vücut kütlesinin %20'si kadar kilo) kaybetti ve sadece 38 kiloya düştü. Hastaneden çıktıktan sonra 3 hafta özel bakım gördü. Ne yaptılarsa da kadındaki kalıcı yanık izlerini geçiremediler; dolayısıyla ömrünün geri kalanını o yanıklarla geçirmek zorunda kaldı. 2 yıl boyunca "kısmi engelli" olarak yaşadı. 92 yaşında da öldü.
Üstelik bu, McDonalds'ın ilk vakası da değildi: Dava sürecinde, McDonald's'ın aşırı sıcak kahvesi yüzünden o zamana kadar 700 kişide yanıklar oluştuğu ve bazılarına yarım milyon dolara varan anlaşma payları ödedikleri anlaşıldı.
McDonald's'ın bu absürt sıcaklıkta kahve servis etmesinin nedeni, arabaya servis edilen kahveleri şoförlerin hemen içemeyeceğini düşündükleri için, kahvenin daha uzun süre sıcak kalmasını ve bu sayede müşterilerin daha iyi bir deneyim yaşamalarını sağlamaktı. Halbuki dava sürecinde yapılan çalışmada, sürücülerin çoğunun, kahvelerini aldıktan kısa bir süre sonra bitirdikleri görüldü.
Bu arada McDonald's tarafından Liebeck'in paragöz falan olduğu iddiaları da yayıldı, bu da yalan: Liebeck'in hastane masrafları sadece 18.000 dolardı; o da McDonald's'tan sadece 20.000 dolar talep etti. McDonald's bu ödemeyi reddetti. Dava da onun üzerine açıldı, yoksa Liebeck para peşinde değildi.
Dava sonucunda jüri, firmayı %80 suçlu buldu (dikkat edin, bazılarının düşündüğü gibi elbette kadında da suç olabilir; ama mahkeme bunu %20 seviyesinde gördü - ki gayet mantıklı geliyor bana). Bunun üzerine McDonald's'ın sadece 2 günlük kazancının, yani 3 milyon doların Liebeck'e ödenmesine hükmetti. Yargıç, cezayı fazla bularak 640.000 dolara indirdi.
McDonald's davayı temyize götürdü ve o süreç işlerken, gizli tutulan bir miktarda anlaşarak dava sürecini çözdüler. Ama o paranın 640.000 dolardan da az olması neredeyse garanti; aksi takdirde temyize götürmezlerdi (tabii temyiz sırasında McDonald's'ı daha da kötü duruma düşürecek şeyler keşfedilmiş ve daha yüksek bir miktarda da anlaşılmış olabilir ama bu çok daha düşük bir ihtimal).
Pepsi Örneği: Bu Davalar Kolay Kolay Kazanılmıyor!
Yukarıda dediğim gibi, mahkemeler bu davaları öyle kolay kolay karara bağlamıyor. Bir örnek de buna vereyim.
Pepsi, bir reklamında geyiğine "7 milyon puan toplayana AV-8 Harrier II savaş uçağı vereceğiz." demişti (7 milyon puan, kolay kolay toplanabilecek bir puan değildi). Reklamı bizzat izleyebilirsiniz:
Ama işi gücü bırakıp 7 milyon puanı toplayan John D. R. Leonard diye bir adam, Pepsi'ye başvurdu ve (doğal olarak) uçağı alamayacağını, reklamın o kısmının şaka olduğunu öğrendi. Adam, "yanıltıcı reklam" dolayısıyla (daha spesifik olarak "kontratın ihlal edilmesi" ve "sahtekarlık/dolandırıcılık") suçlamasıyla Pepsi'yi dava etti.
Ama mahkeme, Pepsi'yi haklı buldu ve hiçbir ödeme yapılmasına gerek olmadığına kanaat getirdi. Pepsi de aynı reklamı 700 milyon puan gibi daha da absürt bir miktarla tekrar yayınladı ve reklama "Şaka yapıyoruz." ifadesini ekledi. Böylece olay çözüldü.
Buna rağmen halk arasında bu davanın şahıs tarafından kazanıldığı ve milyonlarca dolar elde edildiği yönünde bir dolu yalan inanç var. :)
Bence bu dava da gereksiz değildi: John Leonard, elbette reklamın gerçek olmadığını biliyordu. Ama bu tür davalar, firmaların reklamlarında neleri abartıp neleri abartamayacağını, neleri iddia edip neleri edemeyeceklerini kontrol eden, çok önemli davalar. Bunlar sık sık mahkemelerde sınanmalı. Gerekirse bir üst mahkemeye, bir üst mahkemeye, nihayetinde anayasa mahkemesine gitmeli. Farkında olsak da olmasak da (eğer hukuka inanıyorsak) haklar ve özgürlükler günümüzdeki sistemde bu yollarla kazanılıyor. Bağımsız hukukun önemli olma nedenlerinden sadece bir tanesi bu.
Pepsi davasında, her halükarda Leonard kaybetti, Pepsi kazandı. Mahkemenin gerekçeleri de (merak edenler için) şunlardı:
- Jet savaş uçağını içeren reklam, kontrat yasaları çerçevesinde gerçek bir teklif olarak görülemez.
- Eğer ortada gerçek bir teklif olduğu varsayılsa bile, makul hiç kimse 37.4 milyon dolarlık bir uçağın 7 milyon puana hediye edilebileceğine inanmaz (yani reklamdaki iddia, makul bir şişirme/abartı kapsamında değerlendirilebilir).
- Bir kontratın ihlali iddiası, Sahtekarlıklar/Dolandırıcılık Kanunu kapsamına girer; ancak bu kanuna göre, bir kontrattan söz edebilmek için taraflar arasında yazılı bir belge olması gerekir - ki bu reklamda böyle bir belge söz konusu değil. Dolayısıyla ortada bir kontrat bulunmamaktadır.
Yine, merak edenler için, Pentagon tarafından yapılan bir açıklamaya göre, teknik olarak olarak bir Harrier jet satın alabilirsiniz; ancak bunun için jetin askeri niteliklerinden arındırılması gerekiyor. Bu da dikey iniş/kalkış kabiliyetinin kaldırılması anlamına geliyor. Yani Pepsi bir jet verseydi bile, reklamda gösterildiği gibi okul bahçesine iniş yapamazdınız. :(