Ben kendim insan sevgisine, duygusallıktan ya da ideallerden dolayı değil, soğukkanlı, ekonomik nedenlerden tutunuyorum, çünkü bizlerin dürtü donanımımız ve çevremizin koşullarında insan türünün yaşamda kalabilmesi için en az teknik kadar vazgeçilemez buluyorum.
Mitolojiden tek tanrılı dinlere kadar uzanan dinsel anlayışımızda, düşünce yapımızda, sistematiğimizde, gerçekte bireyin dış dünyaya yansıttığı dinsel yapılanma, kendi iç psikolojisinden başka bir şey değildir, der Freud.
Tevfik Fikret'in çok güzel bir dizesi vardır, İnsan evladı kendi harcını kendi yapar, kendi tapar, diye, Freud bunu başka türlü söylemiştir, İnsan evladı kendi tanrısını kendi iç psikolojisinde, kendi iç korkularında, özlemlerinde üretir ve sonradan o tanrıya tapmaya başlar, der. Altındaki cümlede de, Büyük Tanrı'ya tapmamızı gerektiren yoğun korkunun nedeni, insanın çocukluğunda beri yaşadığı acziyet ve anne ve babaya duyulan gereksinimdir, der.
Saplantı nörozlarındaki ritüeller, korkular, beklentiler, beklenti korkuları bireysel bir dinin çatısını oluşturur; aynı şekilde dindarlardaki ritüeller, törensel dualar, kilise ya da camilerdeki dinsel ibadetler de evrensel, kitlesel bir nörozun belirtileridir. Bunları yan yana getirip, analitik bir yöntemle irdelediğimiz zaman, birey düzeyinde, bilinçdışında bulunanlarla, toplumsal bilinçdışında bulunanların aynı kaynaktan çıktıklarını görmemiz çok kolaydır.
İnsan, karşılaştığı kişilerin kalıntısıdır.
Sinirliyken söylenilmiş her kelime ,sakinken düşünülmüştür.
insanlar eskisi gibi sizi kullanamadıklarında değiştiğinizi söylerler...
Bir gün dönüp baktığınızda ,mücadelelerle geçen yılların hayatınızın en güzel yılları olduğunu fark edeceksiniz.