İnsanlarla kuyruksuz maymunlar ya da kuyruksuz maymunlarla kuyruklu maymunlar arasında keskin sınırlar olduğunu varsayarak yola çıkıyoruz ama aslında uğraştığımız, bilginin denizi üzerlerinden geçtiğinde ayakta durma kabiliyetlerini büyük oranda yitiren kumdan kaleler. Önce tepelere dönüşüyorlar, git gide daha da düzleşiyorlar ta ki evrim teorisinin bizi her zaman çıkardığı yere geri dönüşümüze kadar: Hafif eğimli bir kumsal.
Fiziksel gerçekliği anlama alanında rakibi yoktur ama bilim de çoğunlukla, din gibi neye inanmak istediğimiz üzerine temellenir. Bilimle uğraşanlar insandır ve insanlar psikologların onaylama eğilimi (kendi görüşümüzü destekleyen verilere bayılırız) ve yanlışlığını ispat eğilimi (kendi görüşümüzü çürüten verileri kötüleriz) dedikleri kavramlara göre hareket eder.
Kanıt yokluğu, yokluğun kanıtı değildir.
Nedenini niçinini kalp bilir, bilmez akıl.
... maymundan geldiğimizi ama şu anda var olan herhangi bir maymundan gelmediğimizi söylemek gayet meşru.
Primatlar üzerinde çalıştıkça göreceksiniz ki, kendimizde değerli bulduğumuz her ne varsa -ki buna ahlak da dahildir- primat davranışları ile doğrudan ilişkilidir.
Politikacıların ve ekonomistlerin insan doğası ile ilgili varsayımları, insan doğasının bir karikatüründen ibarettir. Onlara gereğinden fazla kandık.