Köleler yoksul olmakla birlikte, köleliğin yaygın olduğu ve uzun süre devam ettiği yerlerde bir kitle hareketinin doğması zayıf bir ihtimaldir. Köleler arasındaki mutlak eşitlik ve köle mahallelerindeki samimi komünal hayat, bireysel hüsranı önler. Kölelik kurumunun olduğu bir toplumda başkaldıranlar, yeni köle olanlar ve kölelikten azat edilenlerdir. Kölelikten azan edilenlerin hoşnutsuzluğunun kökü, özgürlüğün ağırlığından ileri gelir.
Kişisel özgürlüklerin unutulması veya ertelenmesiyle, aktif kitle hareketi, ateşli taraftarlarının eğilimine karşı gelmiş sayılmaz. Fanatikler, der Renan, eziyetten ziyade özgürlükten korkar. Yükselen bir kitle hareketinin taraftarlarının, akidelere ve emirlere sıkı itaat isteyen bir atmosfer içinde bulunmalarına rağmen güçlü bir özgürleşme hissine sahip oldukları doğrudur. Bu özgürleşme hissi, tahammül edilemez bir bireysel varoluşun yüklerinden, korkularından ve umutsuzluğundan kurtulmuş olmaktan ileri gelir. Kurtuluş olarak hissettikleri şey işte bu kaçıştır.
Propaganda en çok, hayal kırıklığına uğramış kişiler üzerinde başarılı olur. Bu kişilerin zonklayan korkuları, umutları ve ihtirasları mantıklarının önüne yığılarak kendileriyle dış dünya arasına girerler. Bu kişiler ancak zaten hayal ettikleri şeyleri görürler ve propagandacının ateşli sözlerinde kendi ruhlarının nağmelerini duyarlar. Hüsrana uğramış kişiler için, kusursuz mantıkla birleşmiş net sözlerdense, tutkulu laf salatalarında ve tumturaklı nakaratlarda kendi hayallerini saptamak ve dalgın düşüncelerinin yankısını işitmek daha kolaydır.
Hüsrana uğramış kişilerin sıkıntısı nedir? Bu sıkıntı, kendilerini çaresiz şekilde kusurlu görmekten ileri gelmektedir. Bu kişilerin başlıca arzusu kendilerinden kurtulmaktır ve birlikte hareket etme ve fedakârlık eğiliminde tezahür eden şey bu arzudur. İstenmeyen bir benlikten tiksinme, onu unutma, hasıraltı etme, bir kenara bırakıp kaybetme itkisi, hem benliği feda etmeye hazır olmaya hem de kişinin kendi bireysel farklılığını kapalı bir kolektif bütün içinde eritmeye istekli olmasına yol açar.
Mutlak bir hakikate sahip olmak, tüm sonsuzluğun üzerinde bir aşinalık ağınızın serili olması demektir. Artık meçhul ve hayret verici bir şey kalmamış demektir. Akla gelecek bütün soruların cevabı hazırdır, bütün kararlar verilmiştir ve bütün ihtimaller önceden görülmüştür. Kesin inançlı kişi şaşırmaz ve tereddüt etmez. İsa'yı bilen, her şeyin sebebini bilir. Hakiki öğreti, dünyanın bütün sorunlarının maymuncuğudur.
İmanın kuvveti, Bergson'un işaret ettiği gibi, dağları yerinden oynatmasından değil, yerinden oynatılan dağları görmemesinden belli olur. Ve kesin inançlı kişiyi etrafındaki dünyanın belirsizliklerine, sürprizlerine ve nahoş gerçekliklerine kayıtsız kılan şey onun şaşmaz öğretisinin kesinliğidir.
Yükselen bir kitle hareketinin taraftar toplaması ve onları elinde tutması, sunduğu öğreti ve vaatler sayesinde değil, bireysel varoluşun doğurduğu endişeler, çoraklık ve anlamsızlıktan kaçıp kurtulmak için bir sığınak sunması sayesindedir. Böyle bir hareket, dokunaklı bir biçimde hüsrana uğramış kimseleri, onlara mutlak bir hakikat bahşederek veya hayatlarını perişan hale getiren zorlukları ve istismarları düzelterek değil, onları etkisiz benliklerinden kurtararak, bunu da onları sıkıca dokunmuş ve kabına sığmayan bir kolektif bütünün içine katıp sarmalayarak tedavi eder.