İnsanlar tüm benliğinden alındığında her şeyi içine alan o yüce iyiye dair dile getirilemez bir şey deneyimleyecek ve kendi dışına çıkmadan kurtuluşa eremeyecektir.
Her ne kadar ruhlar kendi bedenlerinden vazgeçtikten sonra ölümsüzlük bahşedilinceye kadar bu saadete tam olarak ulaşamazlar; sanki hayatın gölgesi gibidir bu. Sonsuz mutluluk pınarıyla karşılaştırıldığında bu çok küçük bir damla olabilir; fakat tüm insanların tüm zevkleri tek bir anda yoğunlaşmış bile olsa, bedenin tüm zevklerinden çok daha üstündür: maneviyat fiziksel olanın çok üstündedir, görünmeyen, görünenin üstündedir.
Herkes kendisi hakkında çok parlak fikirlere sahipken, herkesi kendi gibi sanmak, düpedüz inanılmaz bir kendine hakimiyetin işareti değil mi?
Kendilerini felsefî düşüncelere ya da diğer ciddi karmaşık işlere adayan sıkıcı insanların çoğunun, kaygı ve sonu gelmez düşünsel uğraşla besbelli gitgide tüm zihin güçleri ve can damarları boşaldığından, daha doğru dürüst gençliğe bile ermeden bulmadığını görmüyor musunuz?
İnsanları gerçekliğe dair doğru bir tasavvur oluşturmaktan alıkoyan başlıca iki nokta vardır ki bunlar zihni bulandıran utanç ve bir tehlike oluştuktan sonra insanı risk almaktan caydıran korkudur.