Bilgeyi, diğer insanlardan ayıran en önemli özellik, doğadaki kader dediğimiz mutlak zorunluluğun bilincinde olması ve yaşantısını bu zorunluluğa uygun şekilde ayarlayabilmesidir. Sırf insanların değil, aynı zamanda tanrıların bile tabi olduğu bu zorunluluğun bilincinde olma, her şeyin ona göre belirlendiğini ve olayların akışının değiştirilemeyeceğini kavramadır. O halde ne olacaksa olacak ve ne olmayacaksa olmayacaksa, insan yaşamını elindeki imkânlara göre ayarlamak durumundadır. En büyük imkân akıldır, çünkü insanı diğer canlılardan ayıran ve tanrısallığa yaklaştıran bu imkân onun kaderin karşısında çırılçıplak kaldığı anlarda bile serinkanlılığını korumasını sağlayacak tek silahıdır. O halde insan doğanın ona en büyük armağanı olan aklını kılavuz alıp yaşamaya mecburdur. Aklın kılavuzluğunda yaşamak, fırtınalı bir denizde yaşam gemisini doğru rotada götürmek demektir.
İnsanın doğayla uyumu, kendisine içsel bir özgürlük tanır. Her şeyin mükemmel bir düzene göre döşendiği doğada karışıklığa yer yoktur; o halde insan kendi doğasında da böyle bir karışıklığa izin vermeyebilir. Kader Tanrıçaları kılavuzluk edinmek isteyen insana kılavuzluk eder. İstemeyen insanı da beraberlerinde çekip götürür. Öyleyse insan doğanın kendisine verdiği haklardan daha fazlasına yanaşmayıp ruhundaki özellikle haz, acı, arzu, keder, korku gibi aşırı ruh hallerinden arındığı ve serinkanlı kalmayı başardığı müddetçe, hem bağımsızlığını kazanmış olur hem de en zorlu olaylar karşısında nasıl dimdik durulabileceğini görür. İnsanın kendisine hâkimiyeti, kendisi izin vermediği sürece hiçbir zorluğun kendisini yenemeyeceği fikri, en şiddetli acıların, en büyük illetlerin bile tene sürtünüp geçmesini sağlar.
Stoa'nın bilgesi, dünyanın tanrısal düzenine, yani Zeus'un iradesine veya yazgıya tam anlamıyla vakıf, kendi yaşantısını ona göre düzenleyip yaşamın akışına uymuş, asla hata yapmayan bir kişiliktir. Bilgenin bu tavrı tam bir teslimiyetçilikmiş gibi görünse de, insanda kötüyü ya da iyiyi seçecek bir özgür iradenin bulunduğunun, dünyadaki kötülüğün yazgıdan değil de, kişini kendi özgür iradesinden kaynaklandığının da delilidir. Demek ki Stoacılar için doğanın değiştirilemez zinciri olan kaderin geniş yelpazesinde bir de talih unsuru söz konusudur ve insan kendindeki özgür iradeyle bu talihi kendine göre yönlendirebilecek güçtedir. Bilgenin bu tavrında, Stoa ahlakının temel görüşü autarkeia - kendi kendine yeterli olma- fikrinin de içkin olduğu açıktır. İnsan evrensel akıldan pay alan bir varlık olarak zaten kendi kendine yeten bir doğaya baştan sahiptir. Bu akıl ona doğayı olduğu gibi kabul etme ve kendi doğamızı doğadaki değişmez düzene göre yoğurma imkânı tanır.
Büyük İskender'in ölümüyle birlikte (İÖ 323) Atina'da kopan Makedonya aleyhtarı fırtınalardan nasibini alan ve dinsizlikle suçlanan Aristoteles Atina'yı terk edip Khalkis'e gitmek zorunda kaldı; giderken de Sokrates'in katlini anımsatarak Atinalıların felsefeye karşı ikinci bir günah işlemesini istemiyorum, demeyi de ihmal etmedi.
Sokrates hakkında bilgi edinirken Sokratesçi okullardan çok Ksenophon ve Platon'un eserlerine mahkûmuz. İyi yanı, Ksenophon gibi tarihin bütün detaylarını bilen, tarihi insanların ruh hallerini ve davranış biçimlerini birebir gözlemliyormuşçasına aktarabilen güçlü bir kalemden ya da özellikle Platon gibi büyük filozofun dilinden okumanın büyük bir ayrıcalık olması. Kötü yanıysa her ikisinin de Sokrates'e aşırı hayranlığı yüzünden Sokrates karakterine yansız bir bakış açısıyla yaklaşamamış olmaları ve yine özellikle Platon'un kendi dünya görüşünü Sokrates'in görüşleriyle örüp sunması ve hangi öğretinin kendisine, hangisinin Sokrates'e ait olabileceğini belirsiz kılması. Bu iki unsuru unutmadan hareket edersek, sundukları Sokrates karakterinin Yunan filozoflarının bilge tanımına en çok uyan kişi olarak gözlerimizin önünde duruyor olmasını, yani bütün ahlak filozoflarının kuramlarının etiyle kanıyla bir insana bürünüp sokağa inmesini bizim için büyük bir şans olarak değerlendirebiliriz.
Thales aynı zamanda bir gökbilimciydi; bir senede 365 gün olduğunu göstermiş, yaz ve kış gündönümlerini hesaplamıştı. Ama belki de en önemlisi İÖ 28 Mayıs 585 tarihinde gerçekleşen güneş tutulmasını önceden bilmişti. Çünkü bu bilgi sonradan Batı düşünce geleneği içinde felsefe ve bilimi başlatan ilk bilgi olarak değerlendirilecekti. Bunun yanında takımyıldızlar hakkında da çok geniş bilgi sahibiydi Thales, hatta Güneş ve Ay'ın tahmini boyutları hakkında bile fikir yürütmüştü. Onun bu gök sevdası, Platon'da çok hoş bir hikâyeye bürünerek anlatılmıştır:
Thales bir gün başını göğe çevirmiş yıldızları gözlemliyormuş ki, birden bir kuyuya düşüvermiş. Muzip bir Trakyalı köle kız da onunla dalga geçmiş; yukarıda, göklerde ne olduğunu bilmek isterken önünde, ayağının altında ne olduğunu göremeyecek kadar çılgın biri diye.
Platon'un diyaloglarına sinen Sokrates karakteri, meraklı, sorgulayan, araştırmacı bir karakterdir. Doğrunun peşinden koşarken karşısındakini de sürekli dürter, onun da merak etmesini, sorgulamasını, araştırmasını ister. Hatta bu tavrını Sokrates'in Savunması adlı diyalogda uyuz bir ata dadanan atsineğine benzetir. Burada uyuz ya da uyuşuk at, Atina ve Atina'nın siyaset meydanıdır. Sokrates bir atsineği olarak bu ata konmuş ve onu sürekli mahmuzlamakta, yani uyandırmaya çalışmaktadır ki, Atina bir gün bu uyuşukluğundan silkinip tekrardan düşünebilsin, ufku açılsın, kendini eleştirerek yeni düşüncelere bulabilsin ve doğru olanı görebilsin.