Bir zaman gelecek, o günün insanları kendilerince bilinen şeylerin daha önceleri bilinmeyişine şaşacaklar...
Dinlerin birçoğu, tanrılarının heykellerini çok kocaman yapmaya teşebbüs etmişlerdir ve bu teşebbüsün ardındaki fikir, sanırım (biz insanlara) kendimizi küçük hissetirmektir. Eğer hedefleri buysa değersiz ikonalar onların olsun. Kendimizi küçük hissetmek için başımızı kaldırıp gökyüzüne bakmaktan başka bir şeye gerek yok.
Bilim manen çürütücüdür. Eski otoriteleri ve gelenekleri yakıp kül eder.
Yaşam, üstünlük belirten, nadir bir durum. Onlarca dünyayı araştırıyorsunuz fakat içlerinden sadece birinde yaşamın ortaya çıktığını ve geliştiğini ve devam ettiğini buluyorsunuz.
İyi yaşamak için göze batmadan yaşamak gerek sloganıma uygun olarak yaşamımı sürdürmek niyetindeyim.
Kozmosla ilişkimizi ortaya koymak, büyük olaylar dizisinde yer almak istiyoruz. İlişkimizin bulunduğu kesin; ancak bu ilişkinin, astrologların iddia ettikleri gibi, dar görüşlü, kişisel ve düşünce onurunu zedeleyici şekilde değil de maddenin doğuşu, yerküremizin insana kavuşması, insan türünün evrimi ve kaderi konusunda olduğu kuşkusuz.
On parmağımız var. Bu nedenle ondalık aritmetik uyguluyoruz. Hiçbir özelliği yok birin, ikinin, üçün, dördün, beşin, altının, yedinin, sekizin, dokuzun ve bir ile sıfırın: Parmak hesabına dayanarak iş görmemizden başka! Çünkü devonik döneme ait ve yüzgeçlerinde on kemiği bulunan balıktan evrimleştik. Eğer on iki kemiği olan balıktan geliyor olsaydık hepimiz on iki sayısına dayalı aritmetik uygulayacaktık ve ondalık aritmetik yalnızca matematikçiler tarafından kullanılacaktı.