Mutluluk, yetinmeyi bilenlerindir.
Düşüncelerin oluşturduğu alana akla dayalı söz aracılığıyla ortaya konulan her şey girer ve kanıtlama ve çürütme, korku ve öfke gibi, birçok bunlara benzer duygu da uyandırılmak istenir.(...)
Eğer eğlemlerle duyulan acı duygusu korkunç, ya da önemli olan bir şey anlatmak isterse, o zaman eylem için de görüş noktasından hareket etmek gerekir. Ancak, eylem ve ifade arasında bir fark vardır: Eylemlerde düşünceler, sözün aracılığı olmadan da ifade edilebilir.
Öte yandan söz, onları kullananlar tarafından oluşturulur, yani dolaylı bir biçimde sözün ürünüdürler. Aksi taktirde, eğer düşünceler sözün aracılığı olmadan açığa çıksalardı, o halde konuşanın görevi ne olurdu? Dilsel anlatımın alanına giren şeylerden ilki konuşma biçimlerinin incelenmesidir. Bunların incelenmesi konuşma sanatının bir konusudur.
Üstelik güzel bir canlı ya da belirli parçalardan oluşan bir şey olsun, yalnızca içindeki parçaların uyumunu göstermekle kalmaz; onun kendiliğinden oluşan bir büyüklüğü de vardır. Çünkü güzel, düzene ve büyüklüğe dayanır. Bu yüzden küçük bir şey güzel olamaz. Zira bir seferde algılanamaz bu; bakan kişinin bir birlik ve bütünlük sağlaması mümkün olmaz.
Komedi, vasattan daha kötü karakterleri, trajedi ise vasattan daha iyi karakterleri temsil etmek ister.
Eğer doğa tarafından meydana getirilen tözlerden başka bir töz var olmasaydı, Fizik ilk bilim olurdu. Ama eğer hareketsiz bir töz varsa bu tözün biliminin önce gelmesi ve bu bilimin İlk Felsefe olması ve onun bu tarzda, yani ilk olduğundan dolayı, evrensel olması gerekir.
Ritimler ve melodiler insan karakterine denk düşerler.
İlim, refah zamanlarında bir süs; felaket zamanlarında ise bir sığınaktır.