Bir uzman değilim ama birçok insan bu süreçlerden geçiyor. Hiçbir zaman kendini kandırma neyi ne için yaptığını sorgula ve insan olduğumuzu unutmayalım. Bazen romanların kitapların faydasını burdan görüyoruz (hatta belkide biyografilerin) insanız var olmak ve sevmek gibi başka işlerimizde var. Anlam arayışından öndeler belkide. Zamanını alan bir alışkanlığın varsa önce onu neden yaptığını ve yapmazsan neler kaybedeceğini yazarsın artı ve eksi dengesi çok basit ve o alışkanlığını bıraktıktan sonra geri dönme hayalleri kurmak (şunu yaparsam tekrardan kullanacam, yapacam gibi istekler) kendimizi daha kolay kandırmamızı o boş olan zamanımızı daha iyi değerlendirmemizi engelleyebilir. Yazmak, okumak ve yürümek benim yaptıklarım bunlar belki işine yarar.
[1]Einstein'ın özel görelilik teorisi işin içine girince "Dur bakalım yiğidim" diyor. Bir cismin durgun kütlesi () varsa ve sen bunu itekleyip hızlandırmaya kalkarsan, göreli kütlesi () öyle bir artıyor ki, sanki yolda bedava baklava dağıtıyorlarmış da hepsini bu yemiş gibi şişiyor, özellikle hızı () vakumdaki ışık hızına () dayanınca sonsuza doğru gidiyor. Bu kütle artışını ve o meşhur zaman genişlemesi ile uzunluk büzülmesi gibi "Ne oluyoruz yahu" dedirten etkileri de Lorentz faktörü denen artistik bir formül () açıklıyor. Yani bir şeyi 'ye ulaştırmak için sonsuz enerji (, buradaki artık obez oluyor) lazım; cebinde sonsuz paran olsa bile ATM'nin günlük limitine takılmak gibi bir şey. Bu hız sınırı, uzay-zamanın dokusuna "Buradan hızlı geçilmez, radar var" tabelası gibi işlenmiş ve en önemlisi nedensellik ilkesini koruyor – yani geçmişe gidip yanlışlıkla dedenin gençliğine bir omuz atıp kendi varoluşunu tehlikeye atma gibi absürt senaryolarının önüne geçiyor. Ha, bir de teoride "Ben hep ışıktan hızlıydım zaten" diye takılan takyon diye tipler var ama bunların sanal durgun kütleye sahip olmaları ve bildiğimiz nedenselliği "Ben tanımam aga" diye ezip geçmeleri gerekiyor; üstelik "Gördüm ama yemin edemem" modunda, deneysel olarak da hiçbiri ortada yok. O yüzden, bizim gibi "normal" maddeden yapılma garibanlar için ışıktan hızlı depar atmak, en azından şimdilik, "Anca rüyanda görürsün" kategorisinde bir durum.
Önce kendini bil, etrafını tanı, Sigmund Freud'a göre insan kişiliği karmaşıktır ve birden fazla bileşene sahiptir.Gündelik yaşantının aynı olması nedeniyle kendini suçluma ve kimseyi suçlama, yaptıklarının sorumluluğunu almak bazen sıkıcıdır.Ekranlarda okuduğumuz ya da izlediğimiz çoğu şeyler bizim için kalıcı nitelikte olmayabilir,deneyimlerimiz ile birlikte kazandığımız sonuçları ileriye taşımak yalnız olmadığımızı düşündürüyor.Nasıl bu ekranlarda paylaşımlar ve bilgilerin hepsini bilemeyeceğimiz gibi ihtiyacımız olan ve merak ettiğimiz şeyler ile mutlu olmayı öğrenmeliyiz. "şeyler" sadece veriler değil bazen düşündüklerimiz, hayal kurduğumuz geçici ve mutlu eden şeylerin etrafında yaşadıklarımızda olabilir.Her şeyi kafaya takma!(çünkü şey...yani şeyler çokkkk) Basit bir defter al,yaz yaz
1.Nasıl bir insanım?(Ego,Süperego...)
2.Nerede yaşıyorum,Evini yaz(senin için anlamı nedir?) Yaşadığımız il, ilçe nasıl bir yer (tarihi,kültür vs.) hakkında yazılar oku ve kendin için ne ifade ediyor bu yaşadığın yer?
3.Hangi kelimeleri gün içinde en çok kullanmayı seviyorsun ve neden?
4.paylaşmak senin için nedir?Yaşadığın toplum senin için ne anlama geliyor? ...gibi.
Basit ve senin kendini bulduğun sorulara basit cevapları defterine yaz.
Aslında benim çok sevdiğim bir felsefi düşünürü, yazar, akademisyen "Yaratıcı Aklın Sentezi" _Server Tanilli kitabı var, sana bunu alıp okumanı önerebilirim.
Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.