Hikâyenin başkahramanı olan isimsiz genç, Kırım'da bir köyde, annesi Safiye ile huzurlu bir yaşam sürerken, dünya savaşı patlak verir. Sovyet ordusunun Almanlara karşı cephelerinde savaşmaya gönüllü olarak katılan genç, bir çatışma sırasında Almanlara esir düşer. Esaretinin ilk günlerinde, ölüm ve işkence korkusu yaşasa da, Almanların onu ve diğer esirleri Kırım Tatarları oldukları için "esir işçi" olarak Almanya'ya gönderme kararı, onun hayatını geri dönülmez şekilde değiştirir. Bu durum, onu vatanından fiziki olarak ayırmanın ilk adımı olur. Almanya'da, bir çiftlikte çalıştırılmaya başlayan genç, ağır koşullar ve soğuk bir ortamda yaşamak zorunda kalır. Buradaki asıl mücadelesi fiziksel yorgunluktan çok, ruhsal bir boşluk ve yalnızlık hissiyle olur. Geceleri, rüyalarında Kırım'ı, annesinin yüzünü, köyünün manzaralarını, çocukluk anılarını görür. Bu anılar, ona bir yandan yaşama gücü verse de, bir yandan da geri dönme umudu kalmadığı için derin bir acıya sebep olur. Romanın en can alıcı noktası, savaşın sonlarına doğru, kahramanın, Stalin rejiminin 1944 yılında Kırım Tatarlarının tamamını sürgün ettiğini öğrenmesidir. Bu haber, onun içinde kalan son umut kırıntısını da yok eder. Artık fiziksel olarak geri dönme imkânı olsa bile, dönecek bir yurdu kalmamıştır. Ailesinin ve halkının acı kaderini öğrenmek, onun kişisel trajedisini kitlesel bir felakete dönüştürür.
Hikâyenin başkahramanı olan isimsiz genç, Kırım'da bir köyde, annesi Safiye ile huzurlu bir yaşam sürerken, dünya savaşı patlak verir. Sovyet ordusunun Almanlara karşı cephelerinde savaşmaya gönüllü olarak katılan genç, bir çatışma sırasında Almanlara esir düşer. Esaretinin ilk günlerinde, ölüm ve işkence korkusu yaşasa da, Almanların onu ve diğer
... Daha fazla göster