Hikaye, Peru'nun And Dağları'nda, dış dünyadan tamamen izole olmuş, efsanevi bir vadide geçer. Geçmişte yaşanan gizemli bir hastalık nedeniyle, vadinin tüm sakinleri nesiller boyu süren körlükle doğmuş ve büyümüştür. Onlar için görmek diye bir kavram yoktur; dünyalarını işitme, koku, dokunma ve denge gibi diğer duyuları aracılığıyla inşa etmişlerdir. Dışarıdan gelen her türlü bilgiye kapalı, kendi içlerinde gelişmiş bir yaşam biçimine sahiptirler. Bu izole vadiye, bir dağcılık kazası sonucu Nunez adında gören bir adam düşer. Nunez, düşüşü sonrası kendini bu "Körler Ülkesi"nde bulduğunda, atalarından duyduğu "körler ülkesinde tek gözlü adam kral olur" atasözünü hatırlar ve bu durumun kendisine bir avantaj sağlayacağını düşünür. Kendini üstün hisseder ve bu ilkel toplumda lider olabileceği inancıyla onlara "görmeyi" öğretmeye çalışır. Ancak Nunez'in beklentileri hızla boşa çıkar. Vadinin sakinleri, görme duyusunun ne olduğunu anlamadıkları gibi, Nunez'in "görme" olarak tanımladığı şeyleri bir tür sanrı veya akıl hastalığı olarak algılarlar. Onlar için dünyaları, duyusal deneyimleriyle kurdukları düzen üzerine kuruludur ve Nunez'in "görünüş" tarifleri, onların gerçeklik algısıyla uyuşmaz. Güneşi bir "sıcaklık hissi", dağı bir "dokunulabilir engel" olarak algılayan bu insanlar, Nunez'in "renk" veya "görsel derinlik" gibi kavramlarını anlamsız bulurlar. Nunez, kendi "normal" kabul ettiği görme yetisinin bu toplumda bir avantajdan çok bir dezavantaj olduğunu fark eder. Görüşü, onu sakar, beceriksiz ve hatta akıl hastası gösterir. Körler, kendi duyularıyla çok daha keskin, güvenli ve verimli bir şekilde hareket edebilirken, Nunez'in dünyası onların düzenine uymaz. Nunez, onlara görmeyi kanıtlamak için yaptığı her denemede daha da yanlış anlaşılır ve dışlanır. Hatta körler konseyi, Nunez'in bu "anormalliğini" tedavi etmek için gözlerini oymayı bile düşünür. Nunez, bu garip dünyada hayatta kalmaya çalışırken, kör bir kadın olan Medina-Sarotê'ye aşık olur. Bu aşk, ona bu topluma uyum sağlama ve kabul görme umudu verir. Medina-Sarotê'nin ailesi, Nunez'i damat olarak kabul etmek için, Nunez'in "hastalığı" olan görme yetisinden vazgeçmesini, yani gözlerini oyulmasını şart koşar. Nunez, başlangıçta bu fedakarlığa dirensede, sevdiği kadınla kalma ve bir "kör" gibi yaşama arzusuyla bu teklifi kabul etmeye yaklaşır. Ancak son anda, dağların zirvesindeki karla kaplı dorukları ve dış dünyanın güzelliklerini hatırlayan Nunez, görme yetisinden vazgeçemeyeceğini anlar. Özgürlüğünü ve kendi algısını feda etmektense, bu toplumdan kaçmayı tercih eder. Nunez, gözleri kör edilmeden vadiden kaçar ve kendi dünyasına geri dönme umuduyla dağlara doğru tırmanır.
Hikaye, Peru'nun And Dağları'nda, dış dünyadan tamamen izole olmuş, efsanevi bir vadide geçer. Geçmişte yaşanan gizemli bir hastalık nedeniyle, vadinin tüm sakinleri nesiller boyu süren körlükle doğmuş ve büyümüştür. Onlar için görmek diye bir kavram yoktur; dünyalarını işitme, koku, dokunma ve denge gibi diğer duyuları aracılığıyla inşa etmişlerdi
... Daha fazla göster