Geçtiğimiz yıl İthaki Yayınları'ndan 42. baskısını okuduğum bu kitap kesinlikle bana yepyeni bir bakış açısı getirdi. Ümit Tosun'un çevirisi, Margaret Atwood'un 2007 yılında yazdığı 11 sayfalık sunuşu, yazarımız Aldous Huxley'nin kitabın ilk basımından 14 yıl sonra yazdığı 10 sayfalık önsözü ve David Bradshaw'ın 1993'te yazdığı 10 sayfalık sonsözü ile zenginleştirilmiş, okuduktan sonra bile üzerine kafa yormaya devam ettiğim muhteşem eserlerden biri. Çeşitli dizi ve filmlere uyarlanmış olsa da kitabın çok daha farklı bir havasının olduğunu söyleyebilirim. Birebir aynı etkiyi bırakmıyorlar.
Aldous Huxley'nin "Cesur Yeni Dünya" (İngilizce: "Brave New World") adlı eseri, gelecekte totaliter bir toplumda geçen bir distopya romanı. Roman, bilimsel ilerlemelerin ve teknolojik gelişmelerin insan hayatı üzerindeki etkilerini ele alarak, bireyselliğin kaybolduğu ve toplumun tamamının devlet kontrolünde olduğu bir dünyayı tasvir ediyor. Huxley'nin bu eseri, modern toplumun yönelimlerine dair derin bir eleştiri ve uyarı niteliğinde.
Romanın geçtiği dünya, Ford sonrası (AF: "After Ford") olarak adlandırılan bir zaman diliminde ve bu dönemde insanlar biyoteknolojik yöntemlerle üretilmekte ve belirli kast sistemlerine göre yetiştirilmekte. Alfa, Beta, Gamma, Delta ve Epsilon olarak adlandırılan bu kastlar, insanların doğuştan belirlenen sosyal statülerine göre ayrılmasını sağlıyor. Her sınıf, belirli görevler ve roller için yetiştirilir ve eğitilir, bu da toplumda katı bir hiyerarşi yaratıyor.
Toplumda bireyler, henüz bebekliklerinden itibaren çeşitli şartlandırma yöntemleriyle eğitiliyor ve bu yöntemler sayesinde toplumsal düzen korunuyor. Bireylerin özgür iradesi neredeyse tamamen ellerinden alınmış durumda. Soma adı verilen bir uyuşturucu madde, insanların mutsuzluk ve kaygı yaşamalarını engellemek için kullanılıyor. Bu madde, insanların duygusal tepkilerini baskılar ve sürekli bir mutluluk hali yaratıyor.
Romanın geçtiği dünyada, geleneksel aile yapısı tamamen ortadan kaldırılmış. Aile, sevgi ve ebeveynlik kavramları topluma yabancı hale gelmiş. Cinsel özgürlük teşvik edilir ve bireyler arasında duygusal bağların oluşması engelleniyor. Aşk ve sadakat gibi kavramlar, toplumun genel düzeni ve istikrarı için tehlikeli görülmekte.
Kısacası bu eserin etik değerlerin sorgulanması, bireyselliğin yok olması ve devlet kontrolü gibi konuları ele aldığını söyleyebiliriz. Eserde devletin her yerde gözünün oluşu, 1984 eseri ile olan benzerliğinin bir kanıtıdır. Aynı yayınevinin BilimKurgu Klasikleri'nden Fahrenheit 451 ile de ortak yönleri olan bir eser.
En çarpıcı söz ise "Herkes herkes içindir." Mutlaka okunmalı.