MEİSM
Herşeyin ezeli ve ebedi yok edicisi Manrının adıyla(!)

- Blog Yazısı
Aslında ben bir agnostiğim; bu agnostik olmamın temel nedeni ise bilinmezlik. Yani bu yazıda bir inancı savunmuyacağım.
Manrı nedir açıklamadan önce algı ve gerçeklik hakkındaki düşüncelerimi anlatacağım.
Teism için örnek olarak İslam'ı ele almak istiyorum. Düşünelim ki bir insan, kendisi ateist. Bilimsel olarak Tanrı'nın varlığına ya da yokluğuna dair bir kanıt olmadığı için Tanrı'nın varlığı ya da yokluğu hakkında kesin bir görüş belirleyemiyoruz. Eğer bu ateist kişi tanrının varlığına inanmak isteseydi ne tür bir kanıta ihtiyaç duyardı? Diyelim ki bu kişi öldü. Ölümünden sonra Ahiret'e kadar olan süreç, İslam dininin anlattığı gibi ölüm ve ahiret inancına uygun şekilde gerçekleşseydi, yani hayatın göz önünden akışı, kabir hayatı, münker ve nekir meleklerinin gelmesi, mahşer yeri, amel defteri, sırat köprüsü, cennet ve cehennem gibi aşamaları birebir yaşasaydı, yaşadıkları Allah'ın varlığına ve İslam'ın hakikatine şahit olmuş olur muydu? Bu durumda bu deneyimler, Tanrı'nın var olduğuna dair kesin bir kanıt olarak kabul edilebilir mi?
Ancak unutulmaması gereken nokta, insanın algıladığı deneyimlerin mutlak gerçeği yansıtmadığıdır. Diyelim ki bu ateist, tüm bu deneyimlerden sonra inanmaya başladı ve ardından gözlerini açtı ve kendisini farklı bir yerde buldu. Bir grup insan ona yaklaştı ve aslında bir simülasyon içinde yaşadığını, yaşadığı deneyimlerin gerçek olmadığını anlattı. Bu durumda, ateist bir inanca sahip olmuş olmasına rağmen, inandığı şeyin yanlış olduğunu anlar. Yani algıladığı deneyimlere dayanarak yanılmış olur. Peki burada ateist neyi yanlış yaptı? Bir deneyimin gerçek olup olmadığını nasıl bilebiliriz? Belki de Descartes'ın önerdiği gibi, Tanrı bize yanılsamaları gösterebilir. Yani doğruyu yanlış, yanlışı da doğru olarak algılamamıza neden olabilir. Bu durumda, kesin bir kanıtın ne olduğunu ve gerçeği nasıl ayırt edebileceğimizi düşünmek önemlidir.

Zihinsel bir rahatsızlığımız olabilir; gerçeklik algımız yetersiz olabilir. Şizofren olma ihtimalimiz var. Gördüğümüz tüm bu şeylerin hangilerinin gerçek, hangilerinin ise hayal ürünü olduğunu nasıl anlayabiliriz?
Algılarımız ne kadar doğru? Ya da farklı bir şekilde ifade etmek gerekirse, algılarımız gerçeği ne kadar yansıtır?
Çamur gibi pislikler, damak tadımıza uymazlar çünkü bu maddeler bize besin değeri katmazlar ve sağlığımızı olumsuz etkileyebilirler.
Bu nedenle, damak tadımız bize yememiz gerekenleri mi söyler? Bir şey lezzetliyse, sağlıklı ve yenmesi doğru mudur? Lezzetli değilse ve iğrençse, tüketmek yanlış mıdır?
Ancak damak tadımız her zaman doğru besini bulmamıza yardımcı olmaz. Örneğin, hamburger lezzetli bir besin olabilir, ancak obeziteye yol açan bir yiyecek olarak sağlıklı değerlendirilmez. Damak tadımız bizi yanıltabilir.
Köpekler kendi dışkılarını yerler çünkü muhtemelen koku alma duyuları, dışkının lezzetli olduğunu algılamalarına neden olur. Biz insanlar için bu davranış iğrençtir. Ancak, belki de hamburger yiyen insanlara insan bedeninin dışına çıkıp baksaydık, dışkı yiyen bir köpeğe baktığımız gibi iğrençlikle tepki verebilirdik.
Gerçeklik kavramlarının tümü, doğru ve yanlış gibi terimlere odaklandığımızda, Descartes'ın yaklaşımıyla aynı yolda ilerliyor gibi görünüyor. Her ne olursa olsun yanıldığım ya da haklı olduğum durumlar arasında, tek kesin bildiğim şey benliğimin gerçek varlığıdır.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Algı, algı, algı... Düşüncelerimizi, bilgilerimizi, anılarımızı, inançlarımızı ve hayatımızı şekillendiren tek unsur.
Algılarımız, düşünce yapılarımızı, farkına vardıklarımızı, sorduğumuz soruları ve verdiğimiz cevapları bütünüyle belirler. Hatta etkisi o kadar büyüktür ki bu etkilenme halindeyken, bunun farkına bile varmayız.
"Tanrı var mıdır?" sorusundan önce, asıl sormalı olduğumuz soru, neden "Tanrı var mıdır?" sorusunu sorduğumuzdur.
Bence bu sorumamızdaki temel neden yaşadığımız evrendir. Bu evrenden önce yaşadığımız dünyada, saydam bir ortam içinde yaşamaktayız. Uzay büyük bir boşluk olarak görülürken, gezegenler ve galaksiler bu korkunç boşluğun içinde süzülmektedir. Atom adını verdiğimiz, çoğunluğu boşluk olan bir çekirdek etrafında dolanan, elektron adını taşıyan parçacıkların oluşturduğu küçük yapılar olarak gezegenler, adeta "deveda kulak" boyutunda, yarı çapa göre boyutlandırılmış durumdadır. Uzayın boşluğu, bu kadar boşluğa sahip olmasına ek olarak, hacmi neredeyse hiç varolmayacak kadar az maddelerin içiyle doldurulmuştur.

Yaşadığımız evrende boşluk bir norm olarak kabul edilir. Nereye bakarsak bakalım, boşluğun, yokluğun izleriyle karşılaşırız. Bu evrende varlık ön plandadır. Bu nedenle, bir boş sayfada bir çizik varsa, çizik dışındaki boş alanın varlığından daha fazla dikkat çeker. Bu durumda sormamız gereken soru, bu çizgiyi kimin çizdiğidir.
Nereye bakarsak bakalım boşlukla, yoklukla karşılaştığımızda şaşırmayız; çünkü bu durum bizim için alışılagelmiştir. Yaşadığımız uzayın sonsuz bir boşluk olduğuna inanmak, bu uçsuz bucaksız uzay içinde varlığını sürdürmek oldukça anlaşılabilir bir durumdur. Yokluğun nasıl bir şey olduğu ise aklımızın ucundan bile geçmez.
Algılarımız, boşluklu bir evrene göre şekillendiği için sorduğumuz sorular da yaşadığımız evrene göre şekillenir. Bu nedenle, yokluk kavramı evrenimizde standart kabul edilir ve bu da varlık ve nasıl oluştuğuna dair soruları ortaya çıkarır. Felsefe, genellikle yokluğu düşünmez, çünkü algılarımıza göre yokluk, varlığın olmaması anlamına gelir.
Ancak bir an için, tıkabasa dolu bir evrende yaşadığımızı hayal edelim. Bizler bu evrende küp şeklinde cisimler olarak var olalım. Önümüzde, arkamızda, üstümüzde, altımızda, sağımızda ve solumuzda, sıra sıra sonsuz küplerle birlikte yaşadığımızı düşünelim. Bu evrende evrenin sadece %1'ine karşılık gelen birer küplük boşluklar bulunsun. Bu küp şeklindeki boşluklar olsunlar. Bu boşluğun etrafındaki küplerin bu boşluğa hareket etmesi sonucu arkalarında yeni boşluklar bıraktığı, diğer küplerin de bu boşluklara kayarak hareket edebildiği bir evren hayal edelim. Bu küpler hareket edebilmek için boşluğa ihtiyaç duysunlar ve bir nedenden ötürü hareket etmek, bizim evrenimizde olduğu gibi, temel bir gereksinim olsun. Böyle bir durumda boşluğun değeri, yaşadığımız evrenden çok daha büyük olacaktır. Küp insanlar hareket edebilmek için boşluklara ihtiyaç duyduklarından dolayı, birbirleriyle boşluk için mücadele edeceklerdir. Bu evrende kapitalizm bir şekilde yer edinmiştir. Pareto şemasına uygun olarak, toplumun %20'si evrendeki boşluğun %80'ine sahip olmuştur. Zevk ve sefa içinde boşlukların içinde bir yerden bir yere süzülürken, toplumun diğer kesimi kimi zaman boşluksuzluktan yıllarca olduğu yerde tıkanıp kalmıştır ve hareket edebilmek için bir boşluğun ortaya çıkmasını beklemektedir. Düşünün ki bu evrende bilim adamları uzayın sonsuz büyüklükte olduğunu ve uzayın küplerle tamamen dolu olduğunu söylüyorlar. Önünüzdeki küpe baktığınızda, onun önünde milyonlarca trilyonlarca küp olduğunu biliyorsunuz; sağınıza baktığınızda da aynı şey, solunuza baktığınızda da aynı. Her yerde madde, her yer dolu. Evrende, maddenin olmadığı bir yer bile yok. Evrenin tıka basa dolu olması oldukça sıradan bir durum.
Peki, bu evrende küplerin ve Tanrı'nın varlığına dair nasıl fikirler edinilirdi? Bu evrende, küpler nasıl var olmuş diye sorular sorulur muydu? Muhtemelen hayır, insanlar bu evrende küplerin zaten her zaman var olduğunu ve boşlukların sonradan bir şekilde oluştuğunu düşünürlerdi. Önümüzde bir boşluk varken, bu boşluğun nasıl var olduğunu düşünürüz. Çünkü bu boşlukta zamanında bir küp bulunuyordu ve o küp başka bir boşluğa kaydığı için burada bir boşluk meydana geldi. Şimdi buradaki boşluğa bir küp koyup kapatırsak, o küpü aldığımız yerde bir boşluk oluşacaktır. Ya da önümüzde bir küp varsa, burada bir boşluk oluşturmak için bu küpü alıp başka bir yere koymamız gerekecek ki bu şekilde o küpü koyduğumuz yeri kapatabilelim. O halde deriz ki bir yokedici vardır ve bu boşluklardaki küpleri yokederek bize haraket etmemizi sağlayacak boşluklar oluşturmuştur.
Bizler nasıl Tanrı kavramına odaklanmışsak, o evrende de Manrı kavramına odaklanıp doğayı o şekilde açıklardık. Algılarımız varlığı standart kabul ettiği için varlık ve var edici üzerine düşünmezdik.

- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 16/06/2025 23:26:38 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/15414
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.