Sofistlerin hepsi kuşkucuydu ve eleştiriden keyif alıyordu; sürekli duyularımızın yetersizliğinden, hata yapabilme olasılıklarının yüksek oluşundan ve bilinebilecek sağlam bir gerçekliğin olamayacağından dem vuruyorlar ve geleneğin doğaya karşıt olduğunu söylüyorlardı. İnsanın yaptığı yasaları, toplumsal âdetleri, dinsel inançları sarsılmaz görenlere karşı bir tavır sergiliyorlardı. Bu tutumları da her an eleştirilerin odağında olmalarına neden oluyordu, ama bir yandan da Yunan'ın aydınlanma çağı olarak adlandırılabilecek bir döneminin yaşanmasına da olanak tanıyordu; yani Yunan'ın büyük düşüncelere imza atan filozoflarını kendi içinden doğurmasına. Zeller bu konuda şöyle der: Biz Almanların Aydınlanma Çağı olmasaydı, bir Kant'ı da olmayacaktı; aynı şekilde Sofistler olmasaydı, Yunanlar da bir Sokrates'e ve Sokratesçi felsefeye sahip olamayacaklardı.