1927'de Freud, Bir Yanılsamanın Geleceği adlı dinin kökenlerini araştırdığı kitabında, toplum ve birey arasındaki ilişkiyi tartışmakla işe başlar. Kültür, ona göre; doğanın güçlerini kontrol etmek için vardır. Bireyler, toplumun esenliği ve bütünlüğü için arzularını bastırmaya ve denetlemeye meşru olarak zorlanmalıdırlar. Toplumsal örgütlenme düzeyi, geliştirdikleri teknoloji ve kültür ne denli ileri seviyede olursa olsun, insan yine de deprem, sel ve diğer doğal afetler karşısında çaresizdir. Freud, insanların doğayla kurdukları ilişkiyi çocuğun ana babasıyla olan ilişkisine benzetmekteydi. Bu iki temel ilişki arasında mahiyet farkı görmüyordu. Çocuklar, büyümek için kendilerini korumak durumunda olan ana babaya bağımlıdırlar. Ergin olduklarında, ana babaya olan bağlarını çocukken ana babanın doyurduğu aynı 'çocuksu' arzu ve fantezilerini doyurmak için tanrılara ihtiyaç duyarlar.