Buna Vicdan Deniyor!
Ve vicdan; bir tek yastığımızda kendini en saf hali ile gösterir! Ancak her zaman değil… Bazen olumlu bazen de olumsuz anlamda manipüle edilebilen bir esnekliğe sahiptir aynı zamanda vicdan denilen illet…
Benim bildiğim ve deneyimlediğim bu…
Yoksa her insan, zihnen sağlıklı olduğu sürece kendini mutlak surette sever. Ancak öyle bir an gelir ki karşı karşıya kaldığımız şey ile takatimiz örtüşemez ve kendimize döner hesap sorarız.
Kanaatimce burada en önemli kıstas, başkalarından esirgemediğimiz adaleti kendimiz için de hak görüp görmediğimizdir.
Bunu genelde kendimize de hak görürüz aslında görmesine fakat dışımızdaki değişkenler, değer verdiğimiz değişkenler (Kişiler ve ilişkiler) her ne zaman ki bu teraziyi gözetmez ve bizden sınırlarımızı da aşan şeyler talep eder ve karşılanmadığında da faturayı bize keserse, işte o zaman bizim pusulamız da şaşar ve için için yanmaya başlarız.
İşte değersizlik, sevilmeye layık olmama hissi tam da burada başlar. Ancak bu hem doğru hem de adil değildir.
Bir diğer neden ise ve sadece deneyim ve gözlem üzerinden diyebilirim ki; taşıdığımız cevherin farkına varamama veya önemli, değerli yahut sevgiye layık olup olmamanın kıstaslarını başkalarının veya popüler olanın belirlemesine onay verme tembelliği, yerine göre de korkaklığıdır.
Oysa bu yaşam bizim ve bir defalık. Ötesi var mı? Yok, yok, yok…
Her gece ve hiç kimsenin etkisi altında kalmadan baş başa kaldığımız vicdanımız, şayet başımızı dayadığımız yastığı yumuşak tutacak denli bizle barışık ise gerisinin hükmü yoktur. Ve fakat o yastık bir anda katılaşıyor ve uykumuzu zehir ediyor ise, arınmak elzemdir. Bu bazen basit bir gönül alma bazen bir özür bazen de ciddi bir telafi de olabilir. Sevgiyle…