Bilemeyiz fakat ön görebiliriz!
Zaman maddi bir içeriğe sahip değildir, aksine maddeye tabi bir “fenomendir”. Dolayısı ile yok ve var ile değerlendirilemez.
Onu başlatan anlamında var eden süreçler bugünkü verilerimiz itibarı ile var ve evrenin kendisine delalet eder.
Bu evrenin ötesi var mı yok mu, öncesi ve sonrası var mı, olacak mı kesin olarak bilmiyoruz ve muhtemeldir ki hiçbir zaman bilemeyebiliriz. Bu nedenle de zamanın kesin olarak bir başlangıcının olup olmadığını da.
Ancak bilim ve bu konulardaki en önemli dayanağı olan matematik evrenimize bir başlangıç ön görüyor ve onun dokusunu oluşturan uzay ve zamana da… Hatta bir sonuç da öngörüyor ısıl ölüm adı altında verilen bir süreç adı ile. Yani hareketin bittiği an…
Bilim yarın için nelere gebe bilemeyiz. Yarın bu teorilerin neye ve nereye evirileceği konusunda ahkam kesemeyiz. Zira bilimde mutlak kesinlik yoktur. Çünkü bilim, devinen bir evrenin ve içerdiği her şeyin devinim sürecinin-evrelerinin isim babalığıdır, ötesi değil. Ancak bu isim babalığıdır ki bugün bizi mağaradan uzaya taşıyan yegane şey aynı zamanda…
Her bilinmezin illa ki başka ve daha karmaşık fakat bir o kadar sorgulanamaz, tartışılamaz, ölçülemez, gözlenemez ve sadece kabullenilir bir bilinmeze bağlanması kişinin tercihine kalmıştır ki ona inanç adı verilir. Ancak bilim öyle çalışmaz: “Beni sorgulayın, sınayın, deneyin ve gerektiğinde vazgeçin” diyecek kadar iddialı, cesur ve özgüven içerir.
Bu güne kadar da genel itibarı ile yanılmamıştır. Ki bunu, ben mutlağım, yanılmam, kanıta dayanırım vb. ilkelerden çok mutlak olmama, yanılabilme ve özellikle kendini kandırmama temel etik ilkesine borçludur. Tercih bizim. Sevgiyle…