İlk olarak, haritada gördüğünüz o ince çizgi, yani fay izi (fault trace), aslında devasa bir yeraltı yapısının sadece yüzeye vuran kenarıdır.[1] Bir fayı, toprağın altına eğik bir şekilde yerleştirilmiş dev bir cam levha gibi düşünün. Depremin başladığı asıl nokta olan hiposantr (odak noktası), bu eğik levhanın üzerinde, kilometrelerce derinde bir yerdedir.
Görsel çok iyi değil ama ana mantığı kavramanızı sağlar diye düşünüyorum.

Haritada işaretlenen episentr (dış merkez) ise o noktanın yeryüzündeki izdüşümüdür. Eğer fay düzlemi yeryüzüne 90 derece dik değil de eğimliyse (dalım açısı varsa), izdüşüm doğal olarak fayın yüzeydeki çizgisinin biraz yanına düşer. Yani sorun aslında bir hata değil, üç boyutlu bir gerçeği iki boyutlu bir haritaya sığdırmaya çalışmamızın geometrik bir sonucudur.
İkinci ve daha insani bir sebep ise, hem doğanın hem de bizim ölçümlerimizin "dağınıklığıdır". Büyük bir fay hattı, genellikle tek bir pürüzsüz kırıktan oluşmaz; adeta bir ağacın kök sistemi gibi, ana faydan dallanan yüzlerce küçük ve karmaşık ikincil faydan oluşan bir fay zonudur. Ana faydaki gerilim, bazen bu küçük, haritalanmamış "patikalardan" birini kırarak açığa çıkar. Buna ek olarak, bir depremin yerini tespit etme işlemi, birden çok sismik istasyondan gelen verilerin birleştirildiği bir nevi üçgenleme metodudur ve her zaman küçük bir belirsizlik payı taşır. Bu belirsizlik, sonuçlarda hata elipsi (error ellipse) denilen bir olasılık alanı yaratır. Yani o haritadaki nokta, "deprem tam olarak burada oldu" demekten ziyade, "deprem, en yüksek ihtimalle bu birkaç yüz metrelik alanın içinde bir yerde patlak verdi" demenin bilimsel bir yoludur.
Kaynaklar
- I. Manighetti, et al. (2021). Fault Trace Corrugation And Segmentation As A Measure Of Fault Structural Maturity. American Geophysical Union (AGU). doi: 10.1029/2021GL095372. | Arşiv Bağlantısı