Merhabalar, Osmanlı İmparatorluğu hakkında tarihte yerini almış pek çok detaylı ve bir o kadarda güzel tarihi bilgiler mevcuttur. Sormuş olduğunuz soruları başlıklar altında derleyip elimden geldiğince hatırladığım ve araştırdığım birkaç bilgiyi sizlere sunmaktan keyif duyuyorum. Hayırlı forumlar...:)
Osmanlı Padişahları ile başlayalım.
Osmanlı Padişahların’ın ilginç yönleri;
Osman Gazi:
Osmanlının kurucu ve ilk hükümdarı, Oruç Beg Tarihinde geçen bilgilere göre Osman Bey, ayakta durduğunda ellerinin dizlerini geçtiğini söylemiştir. Bu bilgiye baktığımızda ya bacaklarının kısa ya da ellerinin normalden uzun olduğunu anlıyoruz ki, Osmanoğulllarında bu vücut yapısı Halife Abdülmecid’e kadar 600 küsür yıl boyunca devam etmiştir.
Oruç Beg Tarihinde yer alan bir başka bilgiye göre, Osman Bey bir giydiğini asla bir daha giymezdi bunun sebebi savurganlık değil, bir garibanı ya da kıyafetini çok beğenen birine verip sevindirmekti.
Yemekten önce müzik dinler asala yemek yerken müzik dinlemezdi.
Yine Oruç Beg Tarihine göre Osman Bey, pehlivanlık yaptığını ve çok usta bir savaşçı olduğunuda eserinde kaleme almıştır.
Osman Bey, her yıl Hıdırellez otağını yağmaya açardı. Sakalardan Türklere kalan bu gelenek; Hıdrellez günü aşiret reisinin otağını yağmaya açılırdı. Bey ile hanımı yanlarına hiçbir şey almadan evlerinden çıkarlar ve arkalarından aşiret mensupları hücum edip otağı yağmalardı. Buna ‘Bey evinin açılması’denirdi. Osman Gazi’de yılda bir gün otağını hücuma açardı.
Orhan Gazi:
36 yıllık hükümdarlığı süresince en uzun hükümdarlık yapmış üçüncü sultandır.
Orhan Bey’in en büyük özelliklerinden yüz kadar kaleye hakim olması ve çoğu zamanını bu kaleleri dolaşıp denetlemekle geçirmiş olmasıdır. Döneminde yaşayan bir seyyahın anlatısını Oruç Bey eserinde aktardığına göre hiçbir şehirde bir aydan fazla durmazmış.
Oruç Bey’in anlatısına göre, Orhan Bey, Yevm'uş- Şülasa ve Yevmu'l- Hamis yani (Salı ve Perşembe) günlerinde oruç tutuğunu ve Mevlana Hz.’ne hürmeten başına sikke giydiğini ve üstüne de beyaz bir sarık sardığını yazmıştır.
I. Murad (Hüdavendigâr):
Batı kaynaklarında Sultan Murad hakkında, hayırsever bir hükümdar olduğunun yanı sıra, yorulmak bilmeyen bir avcı ve savaşçı, ayrıca kibar bir kılıç ustası olarak ön plana çıktığı ve doğruluğun timsali olarak tanınmıştır.
Özel bir kütüphanesinin olduğunu bildiğimiz ilk Osmanlı padişahıdır kendisi.
Pek çok Osmanlı tarihinde yer alan bilgiler içersinde Sultan I. Murad’ın Mevlanaya aşırı bir sevgisi bulunuyordu. Bir görüşe göre hünkar ve hüdavendigâr unvanlarını almasında bu derin sevginin etkisi olduğunu savunan pek çok tarihçi olmuştur.
Sultan I. Murad’ın, sık sık savaş meydanında gazâ sırasında İslam uğruna şehit olmak için Allah’a dua ettiği ve Kosava Savaşından hemen önce kıldığı iki rekat şükür namazından sonrada yine aynı duayı edip, savaş meydanında uğradığı suikastla şehit edilmiş tek Osmanlı padişahıdır.
Yıldırım Bayezid:
Yıldırım lakabını, bir sene içinde Sinop’tan Eflâk’a geçip, bir yılda yıldırım gibi yedi kere yetiştiği için Emir Sultan Bursa’da “Beyezid’im, sen Yıldırım oldun” demiş ve adı Yıldırım Bayezid Han olmuştur.
Ava ve avcılığa son derece meraklı ve ayrıca çok iyi bir pehlivandır.
Osmanlı tarihçilerin eserlerinde Yıldırım Bayezid’in kılıç, yay ve ata binmekteki ustalığını övgülerle anlata anlata bitiremezler. ufak bir dipnot, Enverî yazdığı tarih eserinde dört sayfa boyunca Yıldırım Bayezid’in bu yeteneğini övgülerle anlatmıştır.
Kaynaklarda şiir yazan ilk padişah olarak geçtiği (tabii bu bilgi sonradan birkaç tarihçilerin araştırmasıyla Orhan Gazi’ninde dörtlükler şeklinde şiir yazdığını iddia edelenlerde olmuştur.) ve şiirlerinde Yıldırım mahlasını kullandığı geçmektedir.
Ölümü hakkında pek çok hikaye ve iddiası bulunan padişah olma özelliği taşımaktadır. Gümüşten büyük havuzunun olduğu ve o havuzdan gusül aldığı bilgisi asılsızdır gerçek değildir. O yüzden onu eklemiyorum.
Yıldırım Bayezid, haftanın belli günlerinde geceleri Ulu Camii’ye gidip zikir çekip dua ettiği, ev ev gezip gizlice yoksul olan kimselerin kapısına yemek ve para bıraktığı bilinen diğer yönlerinden birisidir.
Mehmed Çelebi:
Şehzadeliğinde Güreşçi Çelebi diye anlırmış.
El becerilerinde urgancılık yani kalın ip, bir nevi halıcılık, dokumacılık yapmayı sevdiği bilinmektedir.
Haremeyn’e yani Mekke ve Medine’ye her yıl sürre alayı düzenlenerek hediye gönderilmesi uygulaması ilk onun döneminde başlamış, ve bu uygulama mali açılardan en sıkıntılı devirlerde bile yaşatılmış I. Dünya Savaşı sonlarına kadar devam etmiştir.
Her Cuma gecesi kendi cebinden yemek pişirtip kendi eliyle yoksullara dağıtırmış.
Avcılağada babası gibi meraklı olan Sultan Mehmed, Edirnede bir av sırasında domuz kovalarken attan düşüp belinin zedenlenmesiyle ve ardından felç geçirerek vefat etmiştir.
II. Murad:
Musiki ve şiirlere aşırı ilgisi olan padişah sanatçılara çok önem vermiştir.
Kur’an okumayı çok sevdiği hatta Sultan Fatih doğduğunda fetih suresi okuduğu esnada müjdesini duyduğu Çandarlı hatıratlarında geçmiştir.
Fatih Sultan Mehmet:
Hangi ilginç özelliğini sayayım başlı başına muazzam ve kusuruz bir şahsiyet zaten kendisi.
Aşırı derecede coğrafya ve haritacılığı seven bir padişahtı hobi olarakta ara ara sarayın bahçesinde bahçıvanlıkta yapardı.
Şairliği ile bilinen ilk Osmanlı padişahıdır. Şiirlerinde Avni mahlasını kullanmıştır.
El sanatlarında da ustadır, ok atmak için kullanılan zihgir, kemer tokaları ve kılıç kınları yaparmış. Birde Hasan Can’ın, Yavuz Sultan Selimden aktardığı rivayet edilen bilgiye göre, değerli taş uzmanı olduğunu hatıratında geçmektedir.
Yemeklerini yalnız yiyen Sultan Fatih saraya bu adeti getiren ilk padişahtır.
Ve asıl bilgi Fatih Sultan Mehmed kendi döneminde halkının bir çoğu tarafından eleştirilen ve pek sevilmeyen bir padişahtır.
II. Bayezid:
Şehzadeliğinde Hat sanatına önem vermiş, ardından tezhip sanatına yönelmiştir. Çok iyi bir bestekardır. Kaynaklarda ilk beset yaptığından behsedilen padişahtır.
Çok iyi bir kemankeşmiş yani hem okçu ve yay imalatçısıymış. Ata binmeyi çok severmiş.
Sofu lakabı ile padişahlar arasında dindarlığı ile ön plana çıkmıştır.
Yavuz Sultan Selim:
Tarih Yavuz’un özel ilgi alanıydı. Ayrıca ilk gözlük kullananda kendisidir neden acaba elbette aşırı kitap okumaktan dolayı gözlerinin bozulduğu ve ince bir mercek kullandığı yönünde birkaç kaynak mevcuttur.
3-4 saatlik uykuyla yetindiği kalan zamanlarını okumak ve yazmakla gününü geçirdiği en yakın dostu Hasan Can Çelebi ile araştırmalar yapıp edinilen bilgilerle bazı günler sabah ezanına kadar sohbet edip münazara ettikleri Hasan Can’ın günlüklerinde ve hatıratlarında bu bilgiler yerini almıştır.
Usta bir kuyucumdur kendisi Osmanlı’nın ihtişamlı kadın sultanlarının taktığı takıların çoğu kendi elinden çıkmıştır.
Ayrıca iyi yay yapmayı, ok atmayı çocuk denecek yaşlarda öğrenmiş çok mahir bir avcıdır.
Ve aynı zamanda bir koleksiyonerdi. Kutsal emanetler koleksiyonu vardı. Topkapı sarıyında bulunan çini koleksiyonunda çok önemli bir kısmı kendisine aittir. Ve bir başka bilgi çoğu kaynakta geçmez Mevleviydi kendisi.
Kanuni Sultan Süleyman:
Divan edebiyatında günümüzde bile edebiyat dersinde gazelleri okutulan usta bir şairdi. Gazellerinin neredeyse hepsini biricik aşkı Hürrem Sultana yazmıştır.
Avrupa ve hatta dünyanın çağının en şık giyinenlerinden birisiydi. Mücevher aşığı diye Ata bey tarihinde boşuna dile getirmemiştir. Babası gibi kendileride bir kuyumcuydu. Ayrıca dedesi Fatih gibi değerli taşlara tutkuluydu.
Mükemmel derecede bir müzik kulağına sahip ve iyi bir hat ustasıydı.
Seramik meraklısıydı bunu döneminde yaşamış Matrakçı Nasuh hatıratlarından biliyoruz.
Yine aynı hatırat içerisinde Kavaf yani kundura imalatçısı olduğu yazmaktadır.
Yemek yemeyi seven ve yeni tatlar seven yenilikçi bir padişahtı Sırp Krallığından ve Rus Çarlığından gelen hadiyeleri Sarayında kullanmıştır. Bu hediyeler arasında yemek masası ve heykeller vardı.
Kısacası tam bir sanatçıydı, harita ve minyatürlere merakıylada bilinirdi.
II. Selim:
Divan edebiyatına babası gibi sayısız eser bırakmıştır. Usta bir marangozdu Hilal şeklinde asalar yaparak hacıların hac yolunda bu asaları kullanabilmeleri için onlara dağıtmıştır.
Musikiye, matrak oyununa ve satranca düşkünlüğü ile bilinirdi.
III. Murad:
İyi kılıç ve ok atan, ata binen bir padişahtır. Ava düşkünlüğü ve ok başı imalat ettiği tarihi kaynaklarda sıkça geçmektedir.
Hayır sözünün ağızından nadiren çıktığı söylenir. Saatlere özel bir ilgisi vardır.
Kimi kaynaklarda 120 bu tabiiki abartı ve yanlış, arşivlere kayıtlı 49 çocuğu olduğu ve hiçbirinin yaşamadığı kayıt altına alınmıştır.
Yılın belli aylarında yılda 7 kez kandil yakma geleniği ilk onun emri ile başlamıştır.
Dünya tarihine ve büyük hükümdarların hayatlarına, yaptıkları savaşlara ilgi duyduğuda bilinmektedir.
III. Mehmed:
Kuyumculağa ilgisi oldukça fazlaydı, hatta öyleki yüzükler loncasına üye bile olmuştur. Okçulara özel Zihgir imal ettiği bilinmektedir. Divan edebiyatına Adlî mahlasıyla sayısız eser bırakmıştır.
I. Ahmed:
14 sayısı kendisiyle öyle bir özdeşmiştirki hayatı o sayı üzerine kurulmuş desek yeridir. 14. Osmanlı padişahı olarak tahta çıktığında 14 yaşında padişahlık yapmış, 14 yıl saltanat sürmüş ve 28 yaşında vefat etmiştir. Sultan Ahmed Camii’nin yapılmasına Zilhicce ayının 14. gününde emir verdiği rivayetler arasındadır.
Peyzaj düşkünü bir padişahtır. Çiçeklere düşkünlüğü ile bilinirdi, sarayın balkonlarına ve bahçelerine kendi elleriyle diktiği sayısız egzotik ve güzel kokan çiçeklerle donatmıştır.
Peyzaj dışında, avcılığa ve hattat konusunda da oldukça mahir bir padişahtır.
Cirit oyununu çok sever, kılıç ve ata binmek gibi savaş ve askerlik alanlarında çok usta bir padişahtır.
Adına yaptırdığı günümüze kadar ulaşan şah eseri olan Sultan Ahmed Camii’nin inşasında bizzat kendi elleriyle altın bir kazma ile terleyinceye kadar inşaasında bulunup çalıştığı kaftanının eteğiyle toprak taşıdığı çeşitli kaynaklarda geçmiştir.
I. Mustafa:
Sultan Mustafa, aklî melâkeleri yerinde olmayan, iki kez tahta çıkma şerefine nâil olmuş, kardeş katlinin yasaklanmasında en önemli rolü üstlenmiş ve ne ilginçtir ki kadın hiyerarşisinin ön planda olduğu bir devlette annesinin adı bilinmeyen tek padişah olma özelliği taşımaktadır.
En bilinen tarihi kaynaklarda yerini almış özelliği ise yanına asla kadın yaklaştırmazmış.
Saltanatı süresince sayısız değişik hareketlerde bulunmuş arşivlerde ve kaynaklarda geçen bilgilere göre Sultan Mustafa, saray bahçesinde bulunan göle paralar attığı nedeni sorulduğunda balıklara sadaka verdiğini dile getirirmiş.
Canı sıkıldığında kapı kullarına emir vererek tahtının yerini değiştirttiği beğenmediğinde tekrar yerini değiştirttiği rivayet edilir. Hatta bir keresinde bir cuma çıkışı yanında bulunan paşaların hepsine idam kararı verdiği ve bu kararının bir şaka olduğunu gözlerinizdeki korkuyu görmek beni eğlendiriyor dediğide rivayetler arasındadır.
Divan günlerinde paşaların kavuklarını çıkarıp içi neden boş bunun dediği ve kafalarını şaplakladığıda bir başka rivayetler arasında yerini alır. Ve daha pek çok rivayetlerde mevcuttur.
Genç Osman:
Genç Osman, gözü pekliğiyle bilinirdi.
Saraçlığa ilgi duyduğu için bindiği atların eyerini kendisi yapardı.
Yedikule zindanlarında vahşice katledilirken müstehcenliğe ve hatta tecavüz edildiği iddialar tarihi kaynaklarda geçmiştir.
Hacca gitmeyi ilk düşünen osmanlı padişahıdır.
IV. Murad:
Sultan IV. Murad, afyon, tütün ve alkok içenleri kim olursa oracıkta idam ettirmesiyle tanınır.
Büyücüleri ve falcıları hiç sevmezdir.
Bilimsel çalışmalara ve faaliyetlere destekler vermiştir. (Bkz. Hezarfen Ahmed Çelebi ve Lagari Hasan Çelebi) Satranç ve dama oyunlarında usta bir oyuncu ve meraklıdır.
Koşu halinde olan bir attan diğer boş ata atlaya bilecek kadar usta bir bincidir.
Gücü ve kuvveti o kadar fazladır ki herkes bildiği için orayı geçiyorum.
Usta bir pehlivandır öyleki dönemin üç baş pehlivanını tek başına güreştiği ve üçünüde yere çaldığı rivayet edilir.
Usta bir bestakar ve şairdir Murâdî mahlasıyla şiirler, Şah Murad mahlasıylada, hüseyni makamından altı ayrı peşrev bestelemiş eserler ortaya çıkarmıştır bilinen müzik tarihimizde on beş bestesi bulunmaktadır.
Sultan İbrahim:
Agresif bir karaktere sahipti. Uzun boylu ve kuvvetli olmasıyla bilinirdi. Sık sık sinir krizleri geçirdiği için halk arasında Deli İbrahim olarak geçiyordu.
Deniz kaplumbağlarının kabuklarından tespih, kolye gibi aksesurlar imal ederdi. Hacıların asalarına hilallerde yapardı.
İstanbul sokaklarında tedbili kıyafet ile dolaşıp gezmeyi çok sevdiği için öküz arabalarının sokak aralarından geçmesini yasaklattığı kaynaklarda geçmektedir.
Sultan İbrahim’in en ilginç özelliklerinden bir tanesi kürke ve ambere aşırı derecede yoğun bir ilgisi bulunmaktaydı hatta döneminde kürk ve amber vergisi ismiyle halktan vergi toplanmıştır. Ve hatta şöyşe bir rivayet vardır sarayın içini ve tüm duvarlarını kürk ile kapattırdığı döneminde kürk kıtlığı çekildiği ve dış ülkelerden kürk ticareti yapıldığı geçmektedir.
Ve asıl ilginç özelliklerinden bir diğeri ise şişman kadınlardan hoşlandığıdır. Hareminde bulunan zayıf cariyelerini kovdurtup saraya ve hareme tamamen şişman kadınlardan oluşan cariyeler aldırdığı da bir başka iddialar arasındadır.
IV. Mehmed:
39 yıllık saltanatı ile ikinci en uzun süre tahtta kalan osmanlı padişahıdır. 7 yaşında cihan devletinin başına geçmesi ile bilinir.
Hastalık derecesinde bir av meraklısı ve tutkunuydu lakabıda o yüzden Avcıdır.
Döneminin hatıratlarına göre bir av sırasında 20 saat at üstünde kalıp yorulmadığı söylenmiştir.
Avcılığı dışında edebiyata ve masa oyunlarına düşkün bir padişahtı.
II. Süleyman:
Hayatının kırk yılını sarayın bir dairesinde geçirmiştir. Kaderdir ki sadece 3.5 ay Mehmed’den küçük olduğu için tahta geçememiştir. Sultan Mehmed ava çıktığı her defasında özel korunaklı araba ile diğer kardeşleri ile birlikte akıbetlerini bilmeden yanında gidip gelmişlerdir.
Padişahlığı ilan edildiğinde inanmamış, idam edileceğini düşünüp kararımız emr olunduysa söyle, iki rekat namaz kılayım dediği, paşaların iknalarına direnmiş ve hatta kolundan sürüklenerek güçlükle odadan çıkartılmıştır. Odadan çıkartıldığında kıyafetleri esikmiş olduğundan apar topar saray içinde bir kürk giydirilerek cülusa çıkmıştır.
Sultan Süleyman padişahlar arasında en ince ruhlu padişah olarak geçmektedir. Öyle ki fermanlarının tuğrasının yanına çiçek motifi koyardı. Çok güzel yazı yazardı. Çocuk sahibi olamadığı için kederlenen padişah kendini hep bir tarafını eksik hissettiğinden olacaktır ki bu talihsiz hükümdar 40 yıl hapis yaşayıp sadece 4 yıl saltanat yüzü görmüştür.
II. Ahmed:
Merhametli bir kişiliği vardı. Tebdili kıyafet ile İstanbul sokaklarını dolaşmayı severdi. Zaman zaman halk arasında dolaşır halkın sıkıntılarını sabırla dinler ve yerine getirmeye çalışırdı. Ondandır ki halk arasında en sevilen padişahlardan birtanesi olmuştur.
Dindar bir padişahtı. Hat sanatında çok ustaydı. Yazı yazma kabiliyeti çok üstündü, sayısız Kur’an-ı Kerim yazmıştır. Şairlere ve şiirlere çok düşkündü boş zamanlarında şairlerin kendi ağızından şiirler dinlediği söylenir.
II. Mustafa:
Ordunun başında sefere çıkan son Osmanlı Padişahıdır.
Tahta geçtiğinin üçüncü gününde zevke ve safayı kendisine haram eylediğini, kendisine hazine lazım olmadığı gerekirse kuru bir ekmek yiyebileceğini, yolunu din uğruna harcayacağını, sıkıntının her türlüsüne sabredeceğini, milletine hizmet için asla seferden dönmeyeceğini, seferede bizzat kendisinin katılacağını söylediği bir ferman yayınlatmıştır.
Ve bu söylediklerinden sonra sıkça av partileri düzenlemiş ve aylarca av peşinden koşmuştur. Devletin tüm işlerini sadrazama ve şeyhülislama bırakmıştır.
III. Ahmed:
Son derece zeki bir padişahtı. Hattat ve şair olan Lale devri padişahı Necib mahlasıyla divan edebiyatına şiirler bırakmıştır.
Sanata, musikiye, edebiyata ve toplumsal hayata büyük ilgi duyardı.
Hatıratlarda geçen kaynaklara göre sarayda dağınık halde bulunan kitapları toplattırıp beyaz mermer havuzlu bahçede bir kütüphane inşa ettirdiği geçmektedir. Döneminin bir diğer önemli olayı ise saltanatı boyunca birçok meşhur mimari eser yapılmıştır.
I. Mahmud: Osmanlı Padişahları arasında en lütufkârlarından olan bir padişahtı Sultan Mahmud.
Tarihe, edebiyata ve şiirle uğraşmıştır. Birçok farklı dilde şiirler yazmış ve annesinin adı olan Sebkati mahlasını kullanmıştır.
İlim, sanat, edebiyat meclislerindeki toplantılara katıldığı arşivlerde geçmektedir. Lale yetiştirmeye ve satranç oynamaya meraklıydı. I. Mahmud ayrıca, hilalci, mühür kazıcısı ve kuyucumdur. Osmanlıda ilk madalya kendi döneminde çıkmıştır.
Ve bir başka özelliklerinden biride mükemmel derecede keman çalmasıdır ve aynı zamanda tamburi ve bestakardır. Bilinen sekiz peşrevi ve iki saz semaisi bulunur.
Bir dipnot rivayete göre I. Mahmud cuma dönüşü sırasında at sırtanda öldü sanılıp defnedilmiştir, türbe görevlilerinin aktarımlarına göre defnedilmesinin ardından; tahta sesleri, bağırma ve çığlık sesleri geldiği iletilmiş, bazı kaynaklarcada diri diri gömüldüğü ve ölüme terk edildiğini söyleyen tarihçilerin anlatıları iddialar arasında yerini almıştır.
III. Osman:
Ömrünün 51 senesini, Şehzadegan dairesinde dört duvar arasında kalarak geçirmiştir. Ama çok iyi eğitim görmüş ve kendini yetiştirmiştir. Çabuk sinirlenip öfkelenmesi ile bilinir. Kaynakların devamında aynı zamanda merhametli olduğuda geçmektedir.
Saltanatı boyunca yalan ve rüşvetçilerle mücadele etmiştir. Hiçbirini affetmemiştir. Kadınların ilginç kıyafetlerle sokakta gezmelerini yasaklatmıştır. Hiçbir kadına iltifat etmediği bilinir.
Marangozlukta usta bir padişahtır.
III. Mustafa:
Gözlerinin iyi görmediği söylenir. 27 yıl boyunca kafes hayatı yaşamıştır. Para basmaya aşırı meraklı bir padişahtır. Şiirlerlede ilgilenir ve şiirlerinde Cihangir mahlası kullanmıştır. Güzel konuşup güzel yazı yazan bir padişah olduğu söylenir.
I. Abdülhamid:
Devlet işleriyle ilgilenmeyi çok seven, Halka karşı oldukça merhametli olan dindar bir padişahtır. Halk arasında Osmanlıda en çok sevilen padişahlar arasındadır. Sözünün eri olduğu ve yerine getirmeyi huy edindiği söylenir. Döneminde birçok mimari eser yaptırmıştır. 1782 İstanbul yangınında itfaiye çalışmalarına bizzat katılarak halkın takdirini ve gönüllerini kazanmıştır.
III. Selim:
Türk müzik tarihinin musiki alanında ekol padişahı olan III. Selim dahi bir bestekardır. Günümüze ulaşmayı başarmış altmıştan fazla bestesi ulaşmışmayı başarmıştır. Divan edebiyatında İlhami mahlasıyla sayısız eser bırakmıştır. Bu şiirlerden 42 beyitlik olanı, Medine’de Peygamber mescidinin ön tarafındaki sütunda yazılıdır.
Müzik ve edebiyata yakından ilgilenmiştir. Dini müzik olarak ayin, durak, naat, ilahi; din dışı müzik olarak kar, beste, semai, şarkı, köçekçe, peşrev, saz semaisi gibi türlerde altmış dört civarında eser üretmiştir. Hem doğu hem de batı kültürlerine ilgi duyan padişah İstanbul'un çeşitli manzaralarını gösteren gravürler ortaya koymuştur.
Hayırsever bir kişiliği vardır ve ayrıca başarılı bir silah ustasıdır. Tüfeklerin gez ve arpacıklarını ince hesaplarla ustalıkla yapmıştır.
Ve ayrı bir dipnot. Kendisinin keşfettiği on dört makam bulunur. "Suzidilara" makamının yaratıcısı o olduğu gibi; evcarâ, nevâ - buselik, şevkefza gibi günümüzde de kullanılan makamlar da onun icatlarındandır.
Sesinin güzelliği ilede bilinir. Yazdığı eserleri kendi başına seslendirdiği söylenir.
IV. Mustafa:
Osmanlı padişahları arasında acımasız karaktere sahip bir padişahtır. Hat sanatına düşkünlüğü ile bilinir. Döneminde ve ölümünden sonra neredeyse hiç sevilmediği için özel hayatı hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır.
Bir dipnot, Mustafa tahttan indirilip öldürüldüğünde tabutunun boş olduğunu iddia edenler olmuştu. Halktan ve Yeniçerilerden bir kısım, IV. Mustafa'nın öldürülmediğine inanıyordu. Ancak bu söylentiler fazla uzun sürmeyip daha sonraları unutulmuştur.
II. Mahmud:
Osmanlı padişahlarının son soy atası olma özelliği taşır. Son altı padişahının iki oğlu son dördü ise torunudur. Yargısız idam yetkisini kullanan son padişahtır.
Dini anlamda, fen bilimlerinde, teknik bilimde, askeri, idari ve sanat alanlarında kendini oldukça iyi yetiştirmiştir. Amcası III. Selim’inde katkısı bir hayli yüksektir. II. Mahmud’un müzik tarihinde çok önemli bir yeri bulunur. Adlî mahlasıyla şiirler yazmıştır. Resmi çok seven Sultan Mahmud, halka resmi sevdirmeye çalışmıştır.
İyi bir hanende, tamburi ve neyzendir. “Ebrulerinin zahımı nihandır ciğerimde” diye başlayan güftesi de kendisine ait olan hicaz makamı bestekarlıktaki üstünlüğünü göstermeye yeterlidir bence.
Sultan Abdülmecid:
Osmanlının son dört padişahın babasıdır. Batı kültürü ile yetiştiği için çok akıcı ve iyi derecede Fransızca konuşurdu. Batı müziğinden çok hoşlanırdı. Osmanlıya ilk dış borç alan padişahtır. Ve bu paralarla saray ve köşkler yaptırmıştır. Babası gibi yenilikçi olmaya çalışmış lakin ömrü pek yetmemiştir.
Sultan Abdülaziz:
Güreşe, cirite, avcılığa ve bilek güreşine aşırı ilgi duyan bir padişahtı. Tahttan indirilerek öldürülen son padişahtır. Ölümü hakkında çeşitli iddialar vardır. Günümüzde bile gizemini korumaktadır. İyi bir pehlivan olan Sultan Abdülaziz birkaç kaynakta geçen iddiaya göre beş pehlivanın anca devirip etkisiz hale getirdiği yazmaktadır. İri cüsseli ve uzun boylu olduğundan çift kişilik yatağı kapladığı bilinir.
Osmanlı Devletini dünyada çok iyi bir duruma getirmiştir. Pehlivanlığa, koç ve horoz dövüştürmeye meraklı olarak tanıtılmak istensede Sultan Abdülaziz, oldukça iyi bir bestekar ve şairdi. Çok iyi piyano ve çok iyi lavta çalan, aynı zamanda da neyzen olan çok ince ruhlu bir padişahtı.
Günümüze kadar ulaşan Hicaz Hümayun Sirtosu ve güftesi de kendisine ait olan muhayyer makamında iki şarkısı bulunuyor. "Ey Nevbahar-ı Hüsn-ü An" sevilen bestelerindendi.
Avrupa'ya düzenlediği seyahati ile yaşamış olsaydı eğer, tarihçiler arasında Osmanlı'nın eski günlerine geri dönebileceği tartışmalarıda iddialar arasında yerini almıştır.
V. Murad:
93 günlük saltanatı ile akli dengesinin bozuk olduğunu söylemiş ve tahttan çekilmek istemiştir. En az tahta kalan padişahtır. Mükemmel derecede piyano çalar ve bestelerdi. Edebiyatı sever ve çok iyi Fransızca konuşurdu.
II. Abdülhamid:
Amcası Abdülaziz'in Avrupa seyehatinde yanında katılmış ve Avrupa ülkelerini birbir incelemiş, not almış ve gözlemlemiştir. Bu gözlemlerini tahtta geçtiğinde dış siyasetinde Avrupaya karşı kullanmaktan çekinmemiş ve batıya karşı hep dengeli bir politika, doğuya karşı ise İslami politikalar izlemiştir.
Çok güçlü bir hafızaya ve kıvrak bir zekaya sahipti. Piyano ve batı müziği ile ilgilenir. Modern bahçe bakımınada alaka gösterirdi. Anlatılanları sabırla ve dikkatle dinlerdi. Dindar bir padişahtır. Osmanlı padişaharında marangozlukta üstüne yoktur. Marangozluk dışında, yüzme, binicilik, atıcılık, güreş gibi sporlarla ilgilenmiş, tiyatro ve operaya önem vermiştir.
Bir dipnot. Sultan Abdülhamid bir Sherlock Holmes hayranıdır. Serisini ilk kendi emriyle Türkçeye çevirtmiş ve ülke genelinde yayınlatmıştır. Ayrıca çok iyi bir koleksiyonerdir.
V. Mehmed Reşad:
Eğitimine pek önem verilmemiştir. Günlerinin çoğunu saltanat öncesi haremde geçirmiştir. Nezaketi ile dikkat çekmiş bir padişahtır. Hafızasının kuvvetli olduğu bilinir. Dindar olan padişah dini vecibelerini geciktirmeden yerine getirdiği söylenir.
VI. Mehmed Vahideddin:
Son Osmanlı padişahıdır. Akıllı ve çabuk kavrayışlı bir kişileğe sahiptir. Saltanat öncesi herkesin gözünden uzak bir yaşam sürmüştür. Saltanatın kaldırılması ile aldığı tenkitler nedeniyle yurt dışına çıkı. Birçok teklifi reddederek, İtalya’da oturma kararı aldı.
Gizlice medrese derslerini takip ettiği rivayet edilen Sultan Vahideddin, hat, musiki ve edebiyatla ileri seviyede ilgilendi. Yavuz dışında tamamiyle gözlük kullanan ilk ve tek Osmanlı padişahıdır. Genellikle askeri ünüforma ile gezerdi. Güvercinlere aşırı derecede ilgi duyardı.
Çok iyi derecede kanuni, ve besterkardır. Türk musikisinde önemli bir yere sahiptir. Nota koleksiyonculuğuna meraklı ve çok iyi bir piyanisitti. Bestekar olarak yetmişten fazla eseri vardır.
Bir dipnot. Sultan Vahideddin, İtalya’da vefat ettikten sonra cenazesi Türkiye’den kimsenin istememesinden dolayı ülkeye getirilemedi. Borçları nedeniyle tabutuna bile haciz konulmuştur. O dönemin Suriye başkanı cenazeye sahip çıkarak tabutu ve cenazesini Şam’a getirtmiştir. Osmanlı padişahları arasında kabri Türkiye toprakları dışında olan tek padişahtır.
Gelelim sorunuzun devamında bulunan düşmanlara...
Osmanlı’nın 600 yıllık tarihihinde pek çok düşmanları olmuştur.
Doğu Romalılar(Bizans) ile başlayan bu serüven iki devlet arasında birbirlerine ara ara büyük tehditler oluşturmuşlardır. Keza Anadoludaki Beyliklerlede zaman zaman iyi ilişkiler kurulsada diplomatik açıdan birçok kez aralarında savaşlar olmuştur. Avrupa’nın Haçlılarıyla savaşılmış ve zaferler kazanılmışken Doğudan gelen, ve büyük tehdit oluşturan Timur İmp. ile zayıflayıp adeta yıkılışın eşiğinden dönülmüştür.
Merkezi otoritesini tekrar kazanıp şekillendikten sonra küllerinden yeniden doğan Osmanlı İmp. eski gücünü ve kuvvettini toparlayıp, Batı üzerine seferler düzenleyerek Doğu Romayı(Bizans) tarih sahnesinden silmiş ve Avrupa içlerine kadar yayılmışlardır.
İlerleyen süreç boyunca batı ile meşgul olurken, doğuda bir başka tehdit oluşturacak olan Safeviler tarih sahnesine girince doğu aralıklı seferler düzenlenmiş 80 yılda yapılacak olanı 8 yılda yaparak tehditi ortadan kaldırmışlardır. Doğu seferleri sırasında, kutsal topraklarıda feth ederek halifeliğide eline alıp bir diğer tehdit olan Memlükleri de tarih sahnesinden silince Osmanlı değil Avrupa’yı, Dünya’yı yönetecek bir devlet konumuna gelmiştir.
Devamında tekrar Avrupaya aralıksız seferler düzenlenerek Viyana surlarına hatta Almanya sınırlarına kadar gelinmiştir. Dönemin Fransa Kralına vileyet kralı olduğu yazılı ünvanıyla bir ültimatom gönderilip şanının nedenli büyük olduğunu Dünya’ya göstermiştir.
İlerleyen süreçlerde Akdenizi hakimiyeti altına aldıktan sonra Atlantik kıyılarında Portekiz, Fransa, İspanya donanmalarıyla deniz savaşları düzenlenmiş deniz hakimiyetinide eline geçirmekle kalmayıp, Endonezya’ya, Hindistan’a kadırgalar dahi göndererek deniz aşırı sefer bile düzenleyen Osmanlı İmp. yükselmeye devam ederken dışarda bitirdiği düşmanlarını, içerisinde bitiremeyip üstüne kardeş katlini yasaklatıp adeta kendi topuğuna sıkmış ve duraklama dönemi içerisine girmiştir.
Osmanlı’nın bu yükselişi ile Avrupa bir araya gelerek loncalar kurmuş bunun çözümünü keşiflerde bulmuşlardır. Önce Amerikayı, ardından Afrikayı ve Avustralyayı derken tamamiyle işgal ederek sömürgeleştirmiş, hem insan gücünü sağlamış, hemde sömürgeleştirdikleri ülkelerden kendi aralarında ticaret yaparak ekonomi açıdan çağ atlamışlardır. Çinden getirilen sanayiyi modern sanayiye evrimleştirerek ilk buharlı makineleri keşfetmişler ve kısa sürede üretim gücünü ellerine alarak söz sahibi olmuşlardır.
Osmanlı bu zaman içerisinde kendi hamuru ile yoğuruluyordu desek yanlış olmaz, sancağa çıkamayan ve yıllarca hapis yatan şehzadelerin tahta çıktığında yönetmesini bilmedikleri için, iktidar hırsı ile yanıp tutuşan devlet işlerinden gram anlamayan cariyelikten gelme kadın sultanların ve onların maşası olmuş rüşvetçi, paragöz paşaların yönetmeleri ile Osmanlı git gide güç kaybetmeye başlamasıyla zaten yıkılışına zemin hazırlamıştır.
İçlerinde bazı vatan duygusu ve ülke bekasını korumak isteyen devlet erkanları ve hatta padişahlarda çıksada bir şekilde bir kalıp uydurulup ya susturuluyorlardı ya da astırılıyorlardı.
Hâl böyle olunca Avrupa günden güne gelişmeye, hem ekonomik, hem üretimde hemde askeride ve bilimde, ilimde sanatta ilerlemeye devam etmiştir.
Osmanlıya ara ara elçiler göndererek durumlarını yakından gözlemleyip sıkı ilişkiler kurarak paşalarla işbirliği içine girerek takiplerini sürdürdü.
Bu süreç içinde kuzeyde ilerde tehdit oluşturacak bir başka devlet vardı Ruslar. Rusya Çarlığı 18. yy da Sibirya’yı feth ederek doğu bloğunu güçlendirip Çinlilerle barış imzaladıktan hemen sonra zaten süreci yakından takip etmiş olduğu Avrupa’ya gözünü dikmikmişti. Söz sahibi olabilmesi içinde Çarlıktan Devlete geçmesi gerekiyordu ve öylede oldu. Büyük Petro önderliğinde Rus Çarlığı lavedilerek Rusya İmparatorluğuna geçmişti. Bu durum karşında Avrupa ne kadar uğraşsada önüne geçememişti.
Rusların ilk işi Kırımı Osmanlı’nın elinden alıp, Karadeniz’den Türkleri çıkararak hakimiyeti altına almaktı. Ve öylede oldu. Osmanlı-Kırım Savaşı’nda zafer alsakta bu savaş Osmanlıya çok ağır zararlar vermişti. Aslında bu savaşın sonucu Osmanlıya değil Ruslara yaramıştı.
Savaş öncesi Avrupa’da Fransız İhtilali boy gösterince Avurpa’da laiklik ve demokrasi akımları milliyetçilik duygularıda çıkınca işler Avrupa için tersine dönmeye başlamıştı. Rusların hızla gelişen bu yükselişini bastırmakla uğraşmaya çalışan Avrupa duraksamaya başlamış ve içlerinde bölünmeler yıkılmalar rejim değişikliği yaşayanmaya başlamıştı.
Osmanlı’da bu durum sonraları farkedilmiş ve Avrupaya ayak uydurmaya çalışılsada Avrupa’dan bir hayli geride kalmıştı. Askeri açıdan bir hayli geriden kalan Osmanlı silah bakımından çağın gerisinde kalmış kısa mesafeli tüfekler, kılıç ok benzeri silahlar, kısa namlulu toplarla savaş alanında galibiyet almakta zorlanan Osmanlı Batı’dan çok fazla zarar görmüştür.
Yunanistan’ın bağımsızlığını almasından sonra iyice gerileyen Osmanlı bu durumla Avrupa’da etkisini iyice kaybetmeye başlamıştı.
Yapılmaya çalışılan reform hareketleri ile bir sonuca varılamamış, halk reformlara ayak uyduramayıp padişahları suçlamış ve paşalar istedikleri padişahı tahta geçirmek için siyasette bunu bir silah olarak kullanıp, Osmanlı iç siyasetini hallaç pamuğuna çevirmiştir. Genç nesilleri Avrupa’ya yollayarak eğitimde ilerletip ülkeye fayda sağlamaları beklenirken, Avrupa’nın da Fransız ihtilalinin sonuçlarını Osmanlı’ya aşılamak için çalışmalara başlamışken, fırsat ayaklarına gelmişti. Ülkeye fayda sağlaması beklenen gençlere milliyetçilik akımı, laiklik ve demokratik gibi özgürlük akımları aşılanmış ve ülkelerine döndüklerinde bu akımlarla ara ara padişaha karşı isyanda ve ayaklanmalarda bulunmuşlardır. Bu durum Cumhuriyet yıllarına dek devam etmiş ve sağcı-solcu kavramlarının ilk temellerini atmıştır.
Bu durumu fırsat bilen saray erkanları ve paşalar boş durmayıp kendi aleyhinde kullanmak istemişler ve başırılıda olmuşlardır. Tanzimat Fermanı yayınlanmış, Meşrutiyet ilan edilmiş iç siyaset tamamiyle yitip gitmiştir. Bunu fırsat bilen Avrupa, 93 Harbi ile Osmanlı’ya son bir darbe vurarak tüm kozları eline almıştır.
Osmanlı içerisinde ve hatta iç siyasetinde bile söz sahibi olan Avrupa her istediğini yaptırır durumdaydı. Birinci Dünya Harbi’nin de patlmak vermesi sonucu bunu fırsata çevirmek isteyen Osmanlı, Almanların safına geçme fikri ile vermiş olduğu kararla en büyük hatalarından birini vererek yıkılışına iyice yakınlamıştı.
Birinci Dünya Savaşı kaybedilince Avrupa ülkeleri bir bir Osmanlı’yı işgal etmiş ve en sonunda o kargaşada bir isim çıkarak Kurtuluş Mücadelesi’nin fitilini ateşleyerek Cumhuriyet’in temellerini atmıştır.
Detaylandırılabilir ve eklemeler elbette yapılabilir lakin hem kısa tutmaya çalıştım. Hemde kendi yorumlarımdan eklemeye çalıştım.
Gelelim sorunuzun devamındaki diğer soruya... Fetihlere
Osmanlı’nın fetihleri Yükseliş döneminde sayısız yerler fethedilmiştir.
İlk fetihi olan Karacahisar kalesi ile başlamış, Bakü’nün fethi ile son bulmuştur. Bu koca 600 yıllık senesinin yaklaşık 300 senesi fetih hareketleri olmuştur. Önemli fetihleri içerisinde elbette ilk akla gelen İstanbul olmuştur. Ama onun yanı sıra Rodos gibi önemli bir liman kentin fethi ve yıllarca alınmaya çalışılıp yıllar sonra alınan Kıbrıs gibi fetihler unutulmaması gerekilir.
Az bilinen ve tarihte pek bir önemi görülmeyen lakin yaşasaydı Sultan Fatih için önem arz eden, bir sonraki hedefi Roma olan ve o hedefinin ilk başarısı olan, İtalya’nın Otranto kentinin fethide vardır.
Belgrad’ı eklemessek olmaz bu fethin önemi ise Avrupa’nın ticaret merkezinde önemli bir konumda olmasıdır. Daha şehzadelik yıllarında Belgradı almak isteyen Sultan Süleyman’ın bu fetih sonrası Avrupa’da Muhteşem Süleyman diye anılmasının önünü açmıştır.
Takdir ederim ki üç korsan kardeşin (Oruç, Hızır ve İshak Reisler), Afrika kıtasına ayak basıp orası günümüzde Cezayir oluyor, feth edip Osmanlı himayesine geçmesi de eklenmesi gereken büyük fetihlerden bir tanesidir.
Listeye daha ne eklenebilir; Budin, Bağdat, Tebriz, Mısır ki bu seferde geçilmesi imkansız olan sina çölünü yayan olarak geçip Memlük hakimiyetine son verip halifeliği ve kutsal topraklara hükmetmesi eklenmesi gereken fetihlerden birtanesidir.
Kuruluş yıllarının ilk yıllarında Edirne’nin fethi büyük önem arz eder zira Edirne’nin fethi ile Avrupa’nın Balkan sınırlarına ilk adım atılmış devamında bugün Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya gibi Balkan ülkelerinin içlerine yayılmışlar ve Avrupa sahnesine adımlarını ciddi oranda atmışlardır.
İlerleyen süreçte hız kesmeden Kosava sınırlarına kadar gelerek İşkodra kuşatması ile tüm Arnvutluk, Bosna Hersek sınırlarını kaplayan önemli liman kentleri sınırları içerisine almışlardır.
Afrika’nı kuzey kıyılarını Süveyşten, Fas’a kadar olan tüm Akdeniz kıyısını hakimiyetlerine alarak denizlerde egemenlik kurmuş, Kırımın fethi ile beraber Karadenizi Türk gölü haline getirmişlerdir.
Preveze Deniz Savaşı ile beraber Akdenizi Türk göülü haline gelmesiyle yıllarca Şövalye tehditlerine bir son vermek istemiş ve uzun yıllar sonucunda önce Rodosu, Giriti ve Kıbrısı feht ederek bu tehditlere son vermiştir.
Listeye pek çok fetihler sığdırılabilir Osmanlı’nın fetihleri Avrupa kentleri, şehirleri ve limanları ile çokluk göstermektedir. Özetle en bilinenlerin aksine önemli olan ve dönüm noktası olan fetihlere açıklık getirmek istedim.
Gelelim son sorunuza Osmanlıda saray gününe...
Osmanlıda bir saray günü
Sabah ezanı ile saray halkı uyanır, Enderun’da eğitim başlardı. Divan toplantısı namazdan sonra günün ilk aydınlandığında Sadrazam önderliğinde, Padişahın kubbe altından perde arkasından divanı dinlerdi.
Haremde cariyeler enderun seviyesine yakın derecede eğitilir, Valide Sultan en yetkili kişi olarak görev yapardı.
Has oda da ise, Padişaha en yakın görevliler bulunur genellikle Padişah ile birebir özel olarak görüşmek isteyen üst yetkililer gelir, iç siyaset ve dış siyaset ve divan toplantılarında konuşulanlar ele alınarak münazaralar gerçekleşirdi, aile fertleri ile görüşülür saray ve harem ile alakalı meseleler ele alınırdı.
Akşam yemekleri tek kişilik kaplarda sunularak yenilirdi. Padişah ise genellikle tek başına yalnız yerdi. Bu gelenek Fatih Sultan Mehmedden sonra başlamıştır.
Akşam yemeğinden sonra şairler, müzisyenler, ulema ile sohbetler gerçekleşirdi.
Gece ise, Valide Sultanlar, Padişahın kız kardeşleri, tarafından ya da hadım edilmiş Harem Ağaları tarafından özel seçilen cariyeler Padişah ile bir gece geçirmek için hazırlanır süslenir ve takdim edilirdi. Harem ile Padişah dairesi arasındaki bu yola Altın Yol olarak isimlendirirlerdi.
Altın yoldan geçmiş cariyeler ertesi günü Haseki dairesine nakledilirlerdi. Harem Ağaları özel olarak Valide Sultanlar tarafından seçilir sıkı bir eğitim alırlardı eğitimlerinden sonra hadım edilir ve hizmet için hazırlanırlardı Valide Sultanların ve Haseki Sultanların en yakınlarında bulunur hizmetlerini sağlarlardı cariyelerin bulundukları alanlara çok nadiren girer ve çıkarlardı.
Harem, sarayın dışında yakın ayrı bir bölümünde yer alırdı dizilerdeki gibi sarayın içerisinde yer almazdı.
Padişah bile hareme girerken ki çok nadiren haremden geçerlerdi gitmeden önce haber eder o şekilde girerdi.
Diyerek forumu bitireyim umarım yazdıklarım sorularınıza cevap olmuştur. İyi okumalar dilerim.
Kaynaklar
- O. G. Asiroglu. Son Halife, Abdülmecid (Tarihin Şahitleri Dizisi) (Turkish Edition). ISBN: 9789757645177.
- E. O. Beğ. (2014). Oruç Beğ Tarihi. ISBN: 9786054921034. Yayınevi: Bilge Kültür Sanat.
- Ata Bey. (2016). Tarih-I 'Ata; 4-5 (Turkish Edition). ISBN: 9781363388660.
- K. Z. Taş. Anonim Tevârîh-I Âl-I Osman - Der Beyân-I Menâkib Âl-I Osman. ISBN: 9786057682499.
- H. Sadeddin. (1992). Tacu't Tevarih Cilt 1. ISBN: 9789751710956. Yayınevi: Basbakanlik Kultur Mustesarligi Yayinlari.
- H. Sadeddin. (1992). Tacü't - Tevarih Iv. ISBN: 9751710979. Yayınevi: Kültür Bakanlığı.
- B. İ. Argıt. (2017). Hayatlarının Çeşitli Safhalarında Harem-I Hümayun Cariyeleri. ISBN: 9786051051673. Yayınevi: Kitap Yayınevi.
- A. Akyıldız. (2017). Haremin Padişahı Valide Sultan. ISBN: 9786050826074. Yayınevi: Timaş Yayınları.
- Ali Reşad Bey. Avrupa Ile Münâsebât-I Hâriciyemiz Nokta-I Nazarından Târih-I Osmânî. Alındığı Tarih: 20 Temmuz 2025. Alındığı Yer: TTK | Arşiv Bağlantısı
- A. C. Paşa. (2019). 19. Yüzyılda Osmanlı Devlet Yönetimi (Tezakir). ISBN: 9786052070932. Yayınevi: Yeditepe Yayınevi.
- A. V. Paşa. (2011). Fezleke-I Tarih-I Osmani. ISBN: 9789754512403.
- İ. Ortaylı. (2008). Osmanlı Sarayında Hayat. ISBN: 9789944766043. Yayınevi: Yitik Hazine Yıyınları.
- İ. Ortaylı. (2018). İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. ISBN: 9789752430365. Yayınevi: Kronik Kitap.
- H. İnalcık. (2017). Osmanlı Ve Avrupa: Osmanlı Devleti'nin Avrupa Tarihindeki Yeri. ISBN: 9786058301146. Yayınevi: Kronik Kitap.
- H. İnalcık. (2011). Rönesans Avrupası: Türkiye’nin Batı Medeniyetiyle Özdeşleşme Süreci. ISBN: 9786053602644. Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
- H. İnalcık. (2010). Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları. ISBN: 9789753898997.