Savaşla Var Olana Barış Yaramaz!
İnsanlar Birbirini Katletmez, Katlettirilir!
Bazı canlılarda çok özel durumlarda birbirini katletme davranışı muhakkak ki gözlenir. Fakat buna biraz zum yaptığımızda bu davranışın ardında süreklilik arz etmeyen genetik bir kodun dayatmasının olduğu görülür. Bu dayatmanın ağırlıklı olarak ya soyun devamına yönelik üreme içerikli ya da topluluğu korumaya yönelik olduğu görülür.
Ancak türümüz ve ne yazık ki erişmiş olduğu ve diğer canlılara nazaran ona devasa avantajlar sağlayan zihinsel gelişiminin sanki bir laneti olarak, ihtiyaç temelli hiçbir genetik dayatmanın etkisinde kalmadan da türünü yok edebilen bir tür.
Evet, burada temeli ne olursa olsun sihir ihtiyaçtır ve türümüz ne yazık ki ihtiyaç fazlası bir katil olarak literatüre geçen tek tür. Başlangıcı, üretim araçlarının özelleştiği ve özel mülkiyetin türümüzün hayatına girdiği o ilk ana dayanır, köleci topluma.
Bugün bunun modern versiyonunu izliyoruz emperyalizm adı altında ve yine aynı güce, özel mülkiyete (esasında çıkış itibarı ile toplumsal olan üretim araçlarının özel mülkiyetine) dayanan bir sürecin devamı olarak.
Öyle bir süreç ki, hiçbir zaman sahaya doğrudan egemenin inmediği, benzerlerin bir bölümünün güce yedeklenerek diğer benzerleri üzerine salındığı ve katlettiği türden…
Çünkü egemen egemenliğinin devamı için buna mecbur da ondan. Barış ortamında huzur vardır ve huzur ortamı aklın egemenliği altındadır. Aklın egemen olduğu coğrafyalarda ve bir gezegende türümüz genetik kodlarına saygı temelinde var olma savaşını akıl ile yürütür ve hem benzerlerine hem de yaşadığı doğal sisteme muhtaç olduğunun farkına varır ve bunun sürekliliğinin önemi üzerinden adımlar atar.
Ancak savaş zamanları kısa vadeli kararların dayatması altında öl ya da yaşa der ve bu direktif ya ölme ya da öldürme ile neticelenir.
İşte egemen kapitalist sistemin ve vesile olduğu emperyalist düzenin savaşı ve ölümü bu denli kutsayışının ardındaki hikâye bu. Elini hiç kirletmeden benzerleri benzerlerine katlettirmesinin nedeni bu. En günceli Suriye, Filistin ve bir bütün olarak Orta Doğu coğrafyası…
Bir de bunun ekonomi-politik açıdan getirisi cabası…(Bu çok ayrıntılı bir konu, burada ayrıntıya girmeyeceğim fakat dileyen kaynakça bölümünde paylaştığım kaynaklar üzerinden ayrıntılı bilgiye ulaşabilir.) Sevgiyle…
Not: Aslında ve bildiğim kadarı ile evrim ortaklaşmacı yapılara daha bir yüzü dönük bir seyri öngörür ve esasında uyumlu olmayanı eleme aracıdır. Fakat ne hikmetse ve sadece türümüze yönelik azınlıkta olanı kısa bir süre ile sınırlı olsa da başa oturtabilme handikabını da içerir.
Biraz dikkatli baktığımızda aslında burada bir handikap olmadığı, aslında yine yedeklenmiş çoğunluğun eli ile azınlığın, tıpkı sağlıklı hücrelerin besin kaynaklarını kullanarak vücudu ele geçirmeye çalışan kanserli hücreler misali varlıklarını sürdürebildiği görülebilir.
Fakat onun da temel açmazı, en güçlü olanının bile ömrünün, ele geçirmeye çalıştığı organizmanın ömrü ile sınırlı oluşu.
İyimser olan şey ise ilgili organizmanın savunma mekanizmalarının çoğunlukla buna geçit vermeyişi, hele ki türümüz özelinde buna bilim de eklenince varın gayrı bu kanserin ömrünü siz hesap edin. Yine sevgiyle…
Kaynaklar
-
Temel Demirer. (1996). Yeni Dünya Düzeni Ya Da Düzensizliği. Yayınevi: Pelikan Yayınları. sf: 304.
-
Jean Ziegler. (2004). Dünyanın Yeni Sahipleri Ve Onlara Direnenler. Yayınevi: Altın Kitaplar. sf: 351.
-
John Pilger. (2003). Dünyanın Yeni Efendileri. Yayınevi: Timaş Yayınları. sf: 216.
-
Nikitin. (1990). Ekonomi Politik. Yayınevi: Sol yayınları. sf: 439.
-
Karl Marx. (2000). Yabancilaşma. Yayınevi: Sol yayınları. sf: 201.
-
Zubritski, Mitropolski, Kerov, et al. (1987). Kapitalist Toplum. Yayınevi: Sol yayınları. sf: 167.
-
V.İ. LENİN. (2001). Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması. Yayınevi: Evrensel Basım Yayın. sf: 183.