Ah şu özel mülkiyet yok mu!
Ölümsüzlüğe giden kapıyı aralamak herkesi mutlu eder. Hele ki karbon alaşımlı bir yapıya sahip bizcil türlerin gen aktarımı yolu ile ölümsüz olabilme koşulu var ise.
Seksin vesile olduğu şey de budur. Bizlerin tür olarak ona farklı anlamlar yüklemesi, onu, özünden koparacak denli farklı şekilde ve zamanla kültürel kodlar üzerinden yeniden ve estetize ederek konumlandırması bu durumu değiştirmez.
Yani özünde lezzetli ve sağlıklı bir yemek yediğimizde, spor yaptığımızda, uykuya doyduğumuzda ve nice yaşamsal destek ve yenilenme modumuza denk bir sürece girdiğimizde vücudumuzda salgılanan hormonlar ne ve neye hizmet ediyor ise seks de aynı hormonların aynı amaç için salgılanmasının doruk noktasından öte bir şey değildir: Doğrudan sağlık ve dolaylı ölümsüzlük…
Bugün, onun bir bilinmeze ve erişilmeze dönüşmesinin temelinde, özel mülkiyet ile birlikte ilk mülkleştirilen kadın bedeninin esareti vardır. Onu metalaştıran, araçsallaştıran ve özünden kopararak yerine göre yasak, yerine göre tabu ve yerine göre piyasalaştıran esaret. Oysa ilksel atalarımızın , ilkel komünal anaerkil dönemde böyle bir gündemleri bile yoktu…Modern komünal dönem olarak adlandırdığımız komünizmde de olmayacak…Sevgiyle…