Belki de sorumuz ve muhatap yanlıştır!
Deprem söz konusu olduğunda olasılıkların temel olması deprem bilimini bilim olmaktan çıkarmaz. Buradaki temel mesele elimizdeki imkanların sınırlılığı ve doğamızın özellikle bu alanda bize kesin olarak veri sunmayışı.
Oysa deprem ve depreme vesile olan her şey bilgimiz dahilinde ve gezegenimizin nefes alışverişinden öte bir niteliğe sahip değil. Burada elimizde olmayan tek şey doğanın ritmini kolumuzdaki saatin ritmi ile birebir örtüştürecek bir bilime ve teknolojiye henüz sahip olmayışımız.
Bunu, televizyonlara çıkıp bu konuda fikir beyan eden her bilim insanı bilir ve kendi sınırını da bilir. Belki de temel mesele ve haklı olarak biz halkın onları illa ki istediğimiz şekilde cevap vermeye ve her kanalla zorlamasıdır.
Bir de ne yazık ki gerek halk olarak bizlerin, duymak istediklerimize yönelik seçicilikte, gerekse medyanın cımbızlama tekniği neticesinde öne çıkardıkları üzerinden bu bilim insanları hakkında değerlendirme yapmak çok da adil gelmiyor.
Oysa onları bilimsel bir akıl ile cidden dinlediğimizde, hemen hemen hepsinin söylediği şey aynıdır: Depremler kaçınılmazıdır. Ülkemiz bir deprem ülkesidir. Deprem kötü değildir, onu kötü yapan onun doğasını yok sayanların yarattığı yıkımdır.
Deprem olacak mı, olmayacak mı soruları kadar, binam sağlam mı, deprem çantam hazır mı, alternatif iletişim ağım yeterli mi, toplanma alanını biliyor muyum, ilk yardım biliyor muyum, tatbikat yapmış mıyım, her kurum işini doğru yapıyor mu, yaptırmak için ısrar ediyor muyum, vergilerimin hesabını soruyor muyum ve nice soruyu sorup cevabını aramak zorundayız.
İşte bu olduğunda, depremin ne zaman, nerede ve ne şiddette olacağının pek bir hükmü olmaz. Halk olarak bizlerin de meşgalesi bu olmaz.
İşte o zaman bu bilim insanları bize ve gereksiz sorular, mecbur kılındıkları cevaplar dışında işlerine daha iyi yoğunlaşır ve ufkumuzu gerek gördüklerinde daha isabetli zeminlerde ve şekilde açarlar. Sevgiyle…