Gerçek ve İnanç!
Gerçeklik, bildiğim kadarı ile (haddimi de aşmak istemem) varlıkların varlığına yönelik bir nitelemedir. Gerçek varlık ise materyalist temelde duyumsanabilir, dış dünyada var olandır. Ötesi metafizik temelde ideal olarak tarif edilen varlıktır ve dış dünyada olmayıp zihinde var olan olarak tanımlanır.
Birinin yolu bilme eylemine ve vesilesi ile bilime, diğerinin yolu inanma eylemine ve vesilesi ile inanca gider.
Dolayısı ile gerçek ve inanç kavramları burada bir araya gelebilecek iki kavram değildir. Getirirsek ne olur: Ya gerçek özünü yitirir ya da inanç ve dayandığı temel sarsılır. Çünkü gerçek özünü yitirdiğinde hükümsüz olur, inanç gerçeğe tabi olduğunda ise inanma eylemi soruya ve sorguya açık hale gelir ve vesilesi ile silsile yoluyla ona dayanan her şey…
Burada gerçek inanç vurgusundaki gerçek ancak özüne uygun inanç anlamında ve çok dolaylı yan anlamı ile ifade edilebilir. Yani ilgili inancın kural ve kaideleri ile değerlerine, düşünce sistematiğine ve öğretilerine uygun anlamında.
Valla bu konuda dünyada kullanılmaya açık olmayan, iğdiş edilmeyen ve vesilesi ile en baştaki çıkış kökeninden bir hayli uzaklaşmayan çok nadir inanç sistemi olduğu aşikar.
Ancak bunların hiç biri tanrı vardır ya da yoktur çıkarımında bulunmak için birer veri değildir. Bu çok daha derin ve öznel bir alanın konusudur. Dileyene dilediğine inanma özgürlüğü tanıyan bir alan. (Temenni)
Dolayısıyla da imtihan da bu çerçevede ele alınabilecek bir duruma işaret eder.
Ancak bu, bu konuda soru sorma hakkımız olmadığı anlamına gelmez.
Neden etsin?
Neden her şeyin ve her yerin mutlak hakimi, öncesiz ve sonrasız bir tanrı, tüm o yüce vasıflarına rağmen, basit evrenin basit bir galaksi kümesindeki basit bir sistemin basit bir gezegenindeki basit bir türü imtihan etmeyi kendine temel dert edinsin… Sevgiyle…