Seçimlerimizi kişiliklerimiz belirler; kişiliğimizi de ailemiz, çevremiz,genetiğimiz vs.Biz bunları seçemeyiz, bunları seçemediğimiz için kişiliğimizi dolayısıyla da seçimlerimizi kendimiz seçemeyiz.
Seçimlerimizi kişiliklerimiz belirler; kişiliğimizi de ailemiz, çevremiz,genetiğimiz vs.Biz bunları seçemeyiz, bunları seçemediğimiz için kişiliğimizi dolayısıyla da seçimlerimizi kendimiz seçemeyiz.
Merhaba.Öncelikle şiddetli tavsiyem Stephen Hawking'in "Grand Design/Büyük tasarım" belgeselini izlemenizdir.Birkaç seriden oluşuyor ve Hawking'in gerek yaptığı deneyler ve çıkarsadığı olaylar; gerekse de kendi yaşantısından verdiği örneklerle, bu anlamda bize geniş bir perspektif sunuyor.Şimdi,verdiğiniz "100 derece kaynama " olayından devam edelim.Öncelikle su 1000C'de kaynamaz.Su ancak deniz seviyesindeyse eğer,(1atm) işte o zaman küsuratları göz ardı ederek(çoğu zaman işlemlerimizde kolaylık olsun diye) 1000C olduğunu kabul ederiz.Yükseltiyi ne kadar değiştirirseniz suyun kaynama sıcaklığı da ters orantılı olarak değişecektir.Bunları niye anlatıyorum? Google'a "Su kaç derecede kaynar deyince direkt 1000C" cevabını alırsınız.Google size yazdığım cevapları vermez,eğer spesifik araştırma yapmazsanız.Gördüğünüz gibi,işte, algılarımız da bunun gibidir.Olaylar bizleri,doğru bildiklerimizin aslında yanılsak olabileceği ihtimalini göz ardı ederek bazı, ne bazısı, neredeyse her zaman; durumların sonuçlarını kesinkes yargılamaya sevk eder.Öte yandan tabii ki; dediğiniz gibi "davranışlarımız, fikirlerimiz, düşündüklerimiz, kararlarımız da bir takım sebeplerin doğal ve kaçınılmaz sonucu olmaz mı?" olur.Cümlenizden "Bir takım sebepler" ibaresini çıkarıp yerine,daha az gizemli olan "doğal olayların bir sonucu" cümlesini getirirseniz; işte şimdi doğruya yakınsadı.(Platon'cular kızmasın:) Aristoteles'in dediği gibi "Biz ne yapıyorsak o'yuz." Ben yine bu kaynama mevzusuna geri dönmek istiyorum,güzel şeyler çıkacak gibi: "Bir suyun kaynama nedeni 100 dereceye ulaşmasıdır".Bu cümle de doğru değildir.Suyun kaynama nedeni biricik özelliğe göre belirlenemez.Yukarıda saydığım yükselti farklılıkları,nem,basınç,ölçülen termometre cinsi,ölçme tutarsızlıkları gibi faktörler devrededir.Yine burada saydığım faktörler, suyu 50 derecede de kaynatabilir 150 derecede de.Hepsi neden-sonuç yani.Ama özgür irade bağlamında "Neden-sonuç" var mıdır, bilinmez.Ancak Hawking bu anlamda Spinoza'nın "Natura naturans" felsefesi ile düşünerek,insanın da doğanın bir parçası olması nedeniyle; doğal olayların irademize etki edebileceğini söylüyor.Belirtmek lüzumu doğarsa diye,"Bilim camiasında" özgür irade konusuna ilişkin varılmış genel bir konsensüs bulunmuyor.
Antik felsefeden modern felsefeye kadar külliyata çok hakim olmadığımdan ve felsefeye ilgimin olduğunu biraz geç yaşlarda fark ettiğimden dolayı, Locke'un ve Spinoza'nın felsefesini bilmediğimden kendi düşünsel yolculuğumla bu kanıya ilk varan kendimim sanıyordum. Düşünmek, felsefe yapmak güzel şey ama biraz meraklı olup felsefeyi, filozofların fikirlerini okuyarak eş zamanlı takip etmeyince benim gibi 2000 li yıllarda tekerleği yeniden icat etmiş gibi olunuyor.
Ben özgür irade konusuna ''algoritma'' metaforuyla yaklaşmıştım. Doğduğumuz andan beri edindiğimiz tüm duyusal veriler, doğuştan gelen iç güdülerimiz, büyüme evresi boyunca yaşadığımız duygusal travmalar, takipçisi olduğumuz ideolojiler, inançlar, gelenekler, tabular, beslendiğimiz gıdalar, ailemiz, bulunduğumuz toplum, coğrafya, tüm bunların bilinç altımızdaki iz düşümleri ve belki pek çok farklı etkene daha maruz kaldığımızda ortaya deterministik bir algoritma çıkıyor, yeni eklenecek verilerle bu algoritma güncellenebiliyor fakat bu onu deterministik olmaktan azad etmiyor. Bundan sonrası ise bu algoritmanın karşılaştığı olaylara (örneğin birisinin size bir tercih yapmanızı istemesi durumunda) bir kimyasalın başka bir kimyasalla reaksiyona girmesine benzer bir şekilde tepki vermesi gibi geliyor bana. Burada beden bütünlüğü bakımından bir bireyin karar vermesi ''özgür irade'' ilüzyonuna sebep oluyor. Libet deneyi bu teoriyi destekler nitelikte ama daha fazla çalışmalar yapılırsa bu felsefeye ilgi artabilir.
Eğer bu felsefeyle hareket edilirse, günümüz hukuk sistemi, psikoloji, sosyoloji gibi pek çok alanda güncellemelere gitmek zaruri olur.
Bu sorunun cevabı özgürlükten ne anladığınıza bağlı. Bence bu soruya 3 ayrı aşamada cevap verilebilir.
Kimine göre, nefes alıp vermek zorunda olmak da özgürlüğü olanaksız kılan bir şey olabilir. Yani tüm canlılar gibi biz insanlar da evrimsel, biyolojik, doğal etkilerin kapsamında hareket ederiz, doğa yasalarının esiriyizdir. Hele hele günümüz "özgürlükçü" toplum algısında bu konu sık sık dile getirilir. "Okula git, meslek edin, çalış, evlen, üre, çocuk büyüt... Amma da sıkıcı" gibi şikayetler sosyal medyada çok popülerdir bugünlerde. Ama bu garip bir algıdır çünkü doğadaki canlılar da bu süreçlerin neredeyse aynısını yaşarlar. Doğarlar, belirli yeterliliklere kavuşurlar, hayatta kalmaya çalışırlar, bunu başarırlarsa ürerler ve sonra ölürler. Eğer bu yaşam dinamiğini özgürce bulmuyor isek belki de haklıyızdır. Böyle düşünen kişiler için özgürlük biye bir şey muhtemelen yoktur ve olamaz. Tüm canlılar doğanın bir parçasıdır ve doğa yasalarına uygun hareket etmek zorundadırlar.
İkinci aşamada ise bu yaşam döngüsünde hangi yollardan geçeceğimiz konusunda yönlendirildiğimiz kaygısı vardır. Okula git ama yeteneğine göre değil, ailenin istediği okula. Mesleğini parasal getirisine ya da toplumsal statüsüne göre seç. İstediğin zaman değil mesleğinin gerektirdiği zaman ve sürelerde çalış. Aşık olduğunla değil ailenin ve çevrenin seçtiği kişi ile evlen. Uygun gördüğün zaman değil gecikmeden üre... gibi dayatmalarla yaşıyor ve yaşatılıyor isek burada da özgürlükten bahsetmek zor olur. Ama belki de kimine göre gerçekten bu tip "ortayolcu" tercihler bizi daha güçlü, mutlu, tutarlı, güvenilir kılacaktır ve hayati yeterliliğimiz daha yüksek olacaktır.
Üçüncü aşamada ise beğeniler, zevkler, tüketim, reklam gibi tamamen ekonomik yönlendirmeler söz konusudur. Yüksek oranda büyük şirketlerin ve belirli meslek gruplarının, kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda iyiyi, güzeli belirlemeleri v reklamlar ile bizleri etki altına almaları ile belirlenen, şöyle giyin, bunları ye, şöyle kişiler çekicidir böyleleri iticidir, şöyle bir evin olsun, araban böyle olmalı, güzel ayakkabı budur şeklinde ortaya çıkan yönlendirme ve dayatmalar.
Bu üç aşamayı da farkında olarak kabullenen ve savunan insanlar da var, hiç birini kabullenmeyip özgürlükçü bulmayan da. Sorun sizin çizgiyi nereden çektiğiniz.
Ama temelde insan, hayati kararlarını karakter özellikleri kadar hayattan öğrendikleri ve deneyimledikleri ile belirliyor ise bu durumda birileri bu insanın öğreneceklerini ve deneyimlerini kontrol altına alarak o kişiyi istediği gibi yönlendirebilir ve bu uzun süredir yapılıyor zaten. Bu anlamda özgürlük diye bir şey yok. Aynı çocuğu iki farklı aile bambaşka bir kişi olarak yetiştirebilir. Dünyadaki insanların %99'u, ailelerinin ve içinde büyüdükleri toplumun dini inancını sürdürür mesela.
Ama bu durum tamamen kaçınılmaz mıdır? Hayır. Her türden otorite, bilgi kaynaklarını istediği kadar yönlendirmeye çalışsın bireyin bu bilgi kuşatmasından ve özgürlüğünün elinden alınması durumundan kurtulması gayet kolaydır. Bunun için gereken tek şey sorgulayıcı olmaktır. Bu nedenle George Carlin, "bir çocuğa verebileceğiniz en değerli şey ona sorgulamayı öğretmektir" demiştir. İnsanları sorgulayıcı olurlarsa özgürlüklerin alınması ve kitlelerin yönlendirilmesi olanaksızdır. İşte esas sorun da burada başlıyor. Çünkü görüldüğü kadarı ile milyarlarca insan, özgürlüklerinin ellerinden alınmasından gayet memnun... Bu memnuniyetin ne kadar garip ve inanılmaz bir tercih olduğu ve buna karşı ne yapılabileceği ise henüz çözülmemiş bir sorun...
Özgür Bir İradeye Sahip Miyiz?
İnsan denilen varlığın gerçek niteliklerini reddederek hayali nitelikler yüklediğimiz için onun kendi ataların nitelikleri dışında nitelik kazanmış olduğunu ve bu niteliklerin tanrının sadece bize verdiğini iddia etmiş oluruz.
Nöronları* olan canlılarda belli bir derece düşünme, anlama yetisi vardır. Nöronlar da neden-sonuç (evrim) oluşumunun içinde olduğu ve nöronun çalışması içinde gerekliği şeyler olduğundan neden-sonuç ilişkisi kırılamaz.
Özgürlüğe erişmesi imkansız tanımlar yapmak yerine; bulunduğumuz koşulları anladıktan sonra değiştirmek istediklerimiz değiştirilebilir ise, engellemek istediklerimiz engellenebilir ise, oluşturmak istediklerimiz oluşturulabilir ise demekten çekinmemek, cesaretli olmak, sağlam adımlarla gitmek ve kararlı olmak yeterlidir, özgürlüğümüzü kazanabilmek ve özgürlüğü yaşamak için...
Seçmediğimiz bir gezegende, seçmediğimiz bir kültürde, seçmediğimiz bir ailede, seçmediğimiz bir bedende, seçmediğimiz bir karakterle, seçmediğimiz şartlara, onaysız doğuyoruz. İlginç olan, bizim kendimizi bile tanımıyor, bilmiyor olup, zamanla anlamaya çalışıyor olmamız. Yeteneklerimizi KEŞFEDİYORUZ. Karakterimizi KEŞFEDİYORUZ. Daha kendini tam olarak anlayamayan bir organizmadan bahsediyoruz.
Diğer yandan seçim yapabilmek bir özgürlük değil aslında. Gerçek özgürlük, seçime bağımlı olmadan, seçeneği üretebilmektir. Neyi seçeceği belirlenmiş bir iradenin özgürlüğü oldukça sahteleşmekte.
Deneylerde oluşan 3-6 sn ye yakın karar vermenin gecikme durumu ise konunun teknik olarak da özgür iradeyi sorgulatmakta. Bazı fizikçiler, üst bilincin verdiği kararı, bilincin mantıksal ya da duygusal nedenler üreterek onaylaması olarak yorumluyor. Tabii ki bilimsel düzeyde bunu tam olarak açıklayamıyoruz, ancak mevcut şartlar söz konusu olduğunda mutlak bir özgür iradenin yanılsama dışında bir şey olmayacağı sonucu öne çıkıyor. Karar verme mekanizmaları hızla ve yoğun olarak manipüle olan bir organizmanın kendini özgür irade sahibi olarak görmesi biraz kendini çok özel üstün görmesi gibi rahatlamak için bir psikolojik savunma mekanizması gibi durmakta.
Genetik yapının kişiyi suça itmesi durumunun, etik yanı oldukça sorunlu. Ya da patolojik nedenlerle (beyin tümörü vb) kişinin suça eğilimi var diyelim. Patoloji giderildiğinde kişi suç eğiliminden kurtuluyor. Tümör yine büyüyünce yine suça eğilim gelişiyor. En baştaki suç işleyen, sonra normale dönen sonra yine suç işleyen irade olarak tanımlanabilir mi? Ya da hormonal döngülerin kişilerin karakterini değiştirebilmesi bile tek başına iradeyi sorgulatmakta.
Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.
Bilim ile ilgili bir etkinlik mi düzenliyorsunuz? Yoksa bilim insanlarını veya bilimseverleri ilgilendiren bir iş, staj, çalıştay, makale çağrısı vb. bir duyurunuz mu var? Etkinlik & İlan Platformumuzda paylaşın, milyonlarca bilimsevere ulaşsın.
Evrim Ağacı'nın birçok içeriğinin profesyonel ses sanatçıları tarafından seslendirildiğini biliyor muydunuz? Bunların hepsini Podcast Platformumuzda dinleyebilirsiniz. Ayrıca Spotify, iTunes, Google Podcast ve YouTube bağlantılarını da bir arada bulabilirsiniz.