Bilgi nedir sorusuna bu konuda yoğunlaşmak gerekir. Şuandaki bilgimize göre bilgi bir elektromanyetik etkileşim ürünü ve ağ tabanlı ( enerji tabanlı) bir durumdadır. Buna göre evrende bilgi diye bir şey vardır ve biz bunu kendi bilincimizle de deneyimliyoruz. Herşey zihnimizin nöral ağlarında bilgiye dönüşüyor. O halde bizler evrenin bilgi bakımından yansıdığı veya yansıyabildiği aynalarız. Aynada oluşan görüntüler misali evren bize yansıyor ve bu şekilde algıladığımız evren ve hayat deneyimi oluşuyor. Peki evrenin kendisi bilgiden oluşabilir mi. Bilgi elektromanyetik bir ağ etkileşiminin sonucu ise (ki evrende bunu zihinlerimizden biliyoruz) evrendeki herşey bir bilgiye dayalı olabilecektir. Burada belirleyici olan mikro seviyedeki etkileşimlerin ne yönde ve ne olduğudur. Çünkü temelde herşey bu ağ tabanlı etkileşim ile var olup ve bunlar ile varlık açığa çıkmıştır. Evrendeki herşeyin gerçek tanımı budur. Eğer bilgi enerji ağından oluşan bir yapı ise ve bilginin okunabilirliği bilinc gerektiriyor ise evrenin tümünün enerji ağından var olması ve bu enerjinin de aslında evrenin varlığına dair bilgiyi içermesi evrenin bir bilincin eseri olma olasılığını ciddi şekilde güçlendirir. Bizler birer ayna olarak kendimize yansıyan evreni kriter alamayız. Çünkü bizlerde oluşan görüntü aynadaki surettir ve evrene dair çok sınırlı bir görüntüdür. Örneğin evrenin kendisi için canlılık diye bir şey var olmayabilir. Özellikle Şuursuz bir varoluş kabulünde bizlerdeki aynanın hiç bir anlamı yoktur. Nitekim Böyle bir kabulde Bizim evren deneyimimiz (umwelt) hiç bir şeyin kriteri veya belirleyicisi de olamaz. Kendi varlığını şuursuz bir evren kabulü ile yok sayanlar bu 'dipsiz hiçlik kuyusuna' düşmek zorundadır. Yani hiç bir tanım veya kavram bu durumda anlamlılık ve anlam gerçekte içermez. Hatta bu durumda bilinçlerimiz ve onun sunduğu evren bir anomali olarak da görülmek zorunda kalınır. Çünkü biz evrene bizim zihinlerimizin aynası yönüyle tanığınız ve doğrudan tanık değiliz. Ötesindeki evrenin gerçekte ne olduğuna dair hiç bir fikrimiz ise aslında olamaz. Evrenin bizim algılama biçimimize şuursuz bir varoluş hikayesinde bir ayrıcalık yada anlamlılık tanımış olması da , tanıması da beklenemez. Buna göre bizler evreni deneyimlerken bir nevi göreli ve oldukça sınırlı bir gerçeklik algısı içindeyiz demektir ve tüm tanımlarımız da bize göre hale gelir. Uzay ve zaman tanımları da buna dahildir. Evrenin işte bu zihinlerimizdeki biçimle yansımasına dinler de 'ilim' denir. Çünkü ilim evrenin insandaki yansıması, anlamlandırma ve tanımlanma biçimidir. Örneğin evrende 'pis' 'temiz' veya 'iyi' 'kötü' diye ayrım benliğinizi aradan çıkarırsanız kalmaz. Bunlar ancak sizin aynanızla (benliğiniz ile) anlamlı hale gelen kavramlardır. İşte insan olarak evrene verdiğiniz anlam ve tanımla biçimi dinlerde bu nedenle ilim denilen bilgi türünü oluşturur ki her insan kendi bilincine mahkum olarak esasen kendi ilmi (bilgi ve kabul dünyası) içinde yaşıyor olur. Verdiği anlam ve kabul insanın kendi zihninden ve algısından tamamen ve mutlak olarak bağımsız olamayacağı için herkes kendi ilminde ve ilmine göre yaşamış ve de ölmüş olur.
Bu bilgilere göre Evren yaratıcı mıdır. Evrende herşeyin zihinlerimizde bilgiye dönüşme durumu bize evrenin bilgiden türediğini gösterir yegana bir durum olabilir. Bilgi nedir. Bilgi evrenin düşünceye dönüşme biçimidir ve bu biçimde biliyoruz ki bilinçlerimiz sayesinde evrende vardır. Evrenin düşünceye dönüşen biçimi bir referans çerçevesidir ve bu çerçeve özel bir algılama biçimi tasarımını da gerektirir. Buna göre evren tanımsal ve kavramsal yönünü bu tasarımdan alır ve bizler buna göre tanım, anlam ve kavramlar üretiriz ve evreni de buna göre algılar ve tanımlarız. Buna aslında anlamsızlığın anlamlı hale gelmesi süreci diyebiliriz. Örneğin bir LED ekranda mikro seviyede ledlerin hiç bir anlamlı yönü ve durumu yoktur. Ama bütün ledler bir görüntü oluşturur ve bu görüntüyü görecek bütünsel veri işleme yapan bir bilinç durumu varsa o ledlerin oluşturduğu görüntü anlamlı bilgi haline gelir. O halde evrenin anlamı, tanımı bize yansıyan biçimi esasen bilinçselliğe (hayvan veya insan sinir sistemleri buna dahil) özel bir durumda olur. İşte evrenin bize görünen yüzündeki bu anlamlılık da evrenin anlam üretebilir bir yapıda olduğunu bize gösterir. Çünkü bizler de herşeyimizle (zihnimiz de dahil) evrene dahiliz. Böylesi bir tabloda ise evren bizler yolu ile 'kendi kendini gören' ve 'izleyen' durumda olur. Yani bizlerin herşeyi ve evrene bakışı ve evreni algılama biçimi evrenden türedi ise bizlerin farkındalığı da evrene dahil olarak evrenin kendisinin kendisine yönelik bir farkındalığı durumuna gelir. Bizler evrene dahil yapılar isek evrenden ayrı değilsek bu kaçınılmaz olarak böyledir. Çünkü bilinçsel deneyimimiz (mesela hayal dünyamız) evrenden ayrı değil evrene dahildir. Eğer zihinlerimiz bir anomali eseri değilse bu böyledir. Bizim herşeyiyle varlığımız evrenden bağımsız değil ve bu nedenle de bireysel olarak yok isek ve yegane şey evrenin bütünlüğü ise bizim tüm algılama biçimimiz ve farkındalığımız gerçekte evrenin kendisine ait demektir. Buna göre ise evren bilinci kendisi ortaya çıkaran bir yapı olarak kendisi de bilince sahip olmak durumdadır. Çünkü aksi halde evrene dahil olan bilinçlerimizin ortaya çıkması mümkün olamazdı. Bu bütün parça safsatası da değildir. Çünkü biz evrenle bütünüz tüm zihinsel deneyimimiz de dahil temelde bir ayrilik olmadığı için burada parça bütün ilişkisinden bahsedilemez. Çünkü zihinlerimiz deneyimsel yönü evrenin dokusuna dahil olarak ortaya çıkmıştır. Bu dokudan bağımsız değildir. Tüm bunlara göre evren bilinci içeren bir yapı olarak bilincin ürünü olabilecektir. Evren bir bilincten türedi ise evren tanrı olamaz evren tanrının bilinc aynasında oluşan bir görüntü veya o bilinçte oluşan hayalden başka bir şey değildir yani evren bilinçten türedi ise hayali bir bilgiden başka bir şey değildir. Böylesi bir durumda da evrenin bilgisinin yansıdığı bilinçlerimiz bu temel aynanın sınırlı bir durumu olur. Nitekim ilginç bir bicimde evrendeki karanlık madde ağı ile beyindeki nöral ağların benzerlik içeren görüntüleri şaşırtıcı bir ağ yapısı benzerliği içerir. Bunlara internetten ulaşmanız mümkün.
Son olarak bizler ayna isek nöral ağlardaki bilginin aynada işlenmesi gerekir. Bu bir PC deki devrelerdeki bilginin bir görüntü birimi (ekran) veya ses birimi tarafından işlenmesi ile benzer bir süreci gerektirir ve gördüğümüz veya duyduğumuz algılanabilir veriler de bu şekilde ortaya çıkıyor demektir. Dikkat ederseniz burada bir ilgili birimlerce dönüştürme (yani veri okuma) durumu söz konusudur. Bu durumda beynimizdeki ağ tabanlı yapı beynin görsel ve işitsel merkezinde (hayale dayalı) bir dönüştürme süreci yaşıyor demek olacaktır. Bu da zihnin doğduktan sonra görme merkezinin ve işitme merkezinin ön bir programdan geçmesi ve daha sonra dış dünyadan gelen verilerin doğrudan bu ön programdaki veri ile eşleşebilmesini gerekli kılar. Yani zihinlerdeki görsel ve ses belleği ile gelen bilgi bu alt yapıya göre dönüştürülüyor demektir. Buna göre zihinsel deneyimin hayal yönü (ses veya görüntüye dair olarak) bir üst verisel durumda demek olur. Örneğin kullandığınız bir kelime anlamsız bir sesten başka bir şey değilken zihninizde anlamlı bir karşılık bulmuştur. Bu anlam karşılığı ise küçüklükten beri beyninize dil ile yüklenen ön programın sonucudur. Böylece bu sese dair hayal dünyanızda bir eşleşme kurulmaktadır. Bu yönüyle de dildeki sesler ve kavramlar bilinçiniz tarafından okunmuş ve çözümlenmiş olmaktadır. Bu yukarıdaki PC örnegindeki duruma karşılık gelen bir süreçe çok benzerdir. Bilginin bilinç tarafından okunma ve çözümlenme süreci böylesi bir şeye karşılık gelmekte ise Bu da evrenin en derin dokusunda bilinç yapısının evrendeki enerji tabanlı ağı okuyabildiğini gösterir. Buna göre ise evren hayalden türedi ise bilinçlerimizde olan şey evrenin en derin dokusunda olan temel durumun bilinçlerimizde de var olduğunu gösterir. Şuanki bilgimize göre eğer beyinlerimizdeki nöral ağlar doğrudan okunabilir değilse ancak yine de bu hayal deneyimini ortaya çıkarıyorsa kaçınılmaz olarak gelecekte buradaki sonuçlara gelineceğini göreceğiz demektir.