Müddessir Suresi'nde "Ey örtünen, kalk ve elbiseni temizle." Şeklinde konuşan kişi: Antik Mısır döneminde piramit(sakar) inşaatında çalışan biridir. Kendisine zulüm yapıldığına inandığı için otoriteye isyanıdır. Yani yaptığı plan ve kendisini destekleyenleri harekete geçirmek için vaaz vermesi.[1]
Sakar(piramit), yüksek bir bölgeye inşa edilen bu tip yapıların genel adı. Akadcada da karşılığı var: Bu kelimenin kökeni Akadca Zakaru.[1] Yükseltilerek inşa edilmiş yapılar için kullanılan bir kelime. (Saqqar-Ra / Ziggurat / Zaqara) Antik Mısır'da da bu kavram saqqar-Ra olarak geçer. Bu yapılar birer tapınak ve türbedir ancak asıl amaçları kral mezarlığı olmaları. O dönemde sakar, firavun mezarlarına verilen isim. Eski krallar, mezarlarını Güneş'e(Ra) daha yakın olmak için bu tip yüksek yapılar olarak yaptırıyorlardı.
Müddessir Suresi'nden alıntı: Nasıl da ölçtü biçti, kahrolası nasıl hesap yaptı. Onu sakara sokacağım. Sen sakar nedir bilir misin? Hayır, çünkü o bizim ayetlerimize karşı bir inatçı kesildi. Yaptığını çok görerek başa kakma. Sen sakar nedir bilir misin? O ne hayat bırakır, ne de ölüme terk eder.
Onu sakara sokacağım. Sen sakar nedir bilir misin? Bu sözler, firavuna isyan eden birinin sözleri. "Ey örtünen" biçiminde hitap edilen kişi, bu kral mezarlığı için çalışan ve çölün ortasında sıcaktan, tozdan korunmak için örtünen kişi. Firavun mezarlığı için çalışan, üstü başı toz içinde olan. "Kalk ve elbiseni temizle" biçiminde hitap edilen kişi.
Antik Roma'nın en dikkat çeken mertebelerinden biri Homo Sacer, bu isim literatür sacer diye geçiyor ancak, bu sacer bir insan olduğunda bu mertebeye homo sacer diyoruz. Türbeye adanmış bir sacred, kurban. Kutsallaştırılarak vatandaşlıktan çıkarılmış kişi. Buradaki kutsallaştırılma haram hale getirilmiş kişiler ifadesidir. İşlediği suçlardan dolayı haklarından mahrum bırakılan kişiler de diyebiliriz. Bu mertebe Antik Roma hukukunun suç işlemiş bazı kişiler için bulduğu yöntemlerden bir tanesi. Toplumun içerisinde yer almasına müsaade edilen ancak, toplum tarafından dışlanan, sürgüne gönderilmeyen bu kişiler vatandaşlıktan yani asabiyet sisteminden çıkarılıyordu. Böyle olunca o kişiyi öldürmenin herhangi bir tazminatı olmuyordu. Yani bir homo sacerı öldüren kişi cinayet işlemiş sayılmıyordu. Her gün öldürülmeyi bekleyerek, korumasız biçimde diken üstünde yaşamak. İşte cezanın en ağırı. Farz edelim bir kişi suç işlemiş olsun; bu eylemin ardından bir din adamı tarafından dini bir ritüel ile sacer olarak türbeye adandığında ve elindeki tüm haklar alındığında artık kısas hakkı olan karşıdaki kabile, onun üzerinde oluşan tazminat hakkından vazgeçiyordu. Bu dini törende kendisine yemin ettirilerek bir put üzerinden Tanrı'ya havale edilmiş oluyordu. Bu dini ritüel ile kutsanarak bi'nevi Tanrı'ya ait hale geliyordu. Kimse de Tanrı'ya ait olan bir şeye dokunamaz biliyorsunuz. Artık haramdır, yani kutsal. Bu kişiyi teknik olarak öldürmek serbest hale geliyordu ancak, kimse bu vebali üzerine almak istemez. O yüzden sacer mertebesindeki bu kişi, hem lanetli hem de kutsal sayılıyordu. Dileyen öldürebilir evet, kısas cezası yoktur ama artık hiçbir dini ritüelde ve geleneksel yargı ile kurban edilemezdi. Buradaki tazminat kısas gibi cezalarda dini bir ritüel gibidir ya da asabiyet sistemindeki kabilelere ait geleneksel kurallar. Bir homo sacer sadece törende ettiği bozduğunda profanum yani normal hale gelebiliyordu. Ancak bu durumu isteyen homo sacera da, eskiden bağlı olduğu kabilesi karşı çıkıyordu ve onu yeminini bozmaması için ikna etmeye çalışıyorlardı. Bu kişi herhangi bir korumaya sahip olmadığı için her gün ölüm korkusuyla yaşar, vatandaşlık hakları elinden alınmıştır. Herhangi bir konu üzerinde hiçbir hak sahipliği yoktur. Her gün cehennemi yaşamak ve sadece adandığı türbede karşılıksız olarak hizmet vermek. Elinde tek olan hak nefes alma hakkıyla, bunun garantisinin sadece Tanrı'ya ait olması. Homo sacerın her gün ölüp ölüp dirilmesi durumu. Toplumdan soyutlanarak toplum içinde bırakılmak, homo sacer için görmezden gelinmek ile eş değer anlam taşıyor. Açık bir hapishanede olmak gibiydi homo sacerın durumu, açık bir mezardı.
Sacer kavramı hukuk tarihinde ilk defa yazılı olarak 12 Levha Kanunları'nın bu maddesinde geçiyordu. 12 Levha Kanunları (8.21)[1] "Bir patron, clientını aldatırsa yani yanlış hesap yaparsa sacer sayılır. Yanlış hesap yaparsa!
Sacer kavramının Antik Mısır kültüründe iki anlamı var. Bu kültürde kavram olarak tek bir kişi üzerine yüklenmemiş ve ikiye bölünmüş durumda. Öldükten sonra kutsallaştırılarak mezarına gömülen Kral ve bu mezar için çalışan lanetlenmiş bir diğer kişi. Her ikisi de Güneş'in altında.
Scarabaeus sacer (bok böceği): Antik Mısır'da Khepri bu böcekle resmedilir. Onunla resmedilmiş tılsımlar, mücevherler, mezar taşları ve muskalar vardır. Bazı türbelerin üzerinde de resimlerini görebilirsiniz. Doğada scarabaeus sacerı incelerseniz şunu fark edersiniz. Bu böcek sürekli diğer hayvanların pisliklerini yuvarlar ve bu oluşturduğu küre ile yumurtalarını taşır. O yüzden doğumun ve yeniden yaratılışın simgesidir. Mitolojideki durumunu kısaca anlatmak gerekirse: Gecenin tüm karanlığını yuvarlar ve her gün Ra'yı en tepeye taşır. Seher ve selemi hatırlayın, seher Güneş'i getiren demektir. El'in iki kızı vardır, seher ve selem. Buradaki seher yani sakar, selemin zıttıydı. Bu inanışın en eski formu işte buydu. Güneş'i getiren ve Güneş'i götüren.
Antik Roma'daki bir sınıf clientlardı, yani yanaşmalar. Bunlar özgür kişilerdi ancak sahip oldukları servet bağlı oldukları, yani himayesinde oldukları patricilerdi. Bu durumdaki patricilere ise patron deniliyordu. Ona bağlı olan ve aslında özgür olan bu sınıfa da client. Günümüzde bu ifadeleri patron, sponsor ve girişimci olarak kullanıyoruz ya da himayedar ve müvekkil. Clientı, günümüzdeki girişimci gibi algılamak konuyu daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir. Bu duruma günümüzden örnek olarak, bugün Dubai'de iş kurmak isterseniz mesela, öncelikle bir Dubai vatandaşıyla ortaklık yapmak zorundasınız ve ortaklık hissesinin en az %51'i o Dubai vatandaşına ait olması gerekir. Bu durumda o Dubai'li vatandaş patron olur, siz de client. Yani bu ticaret anlayışı hala devam ediyor. Clientlar ya da clienslar yaptıkları alışverişin sonunda, tüm hesabı patronlarına sunduktan sonra patronlar da o clienta belli bir ücret vermek zorundaydı. Bu ilişkide patronda da clientını korumak ve kollamak zorundaydı. İki tarafta birbirine hesap üzerinden hilecilik yapamazdı. Yanlış hesabın cezası çok büyüktü.
Kaynaklar
-
Quran. Surah Al-Muddaththir - 1-56 - Quran.com. Alındığı Tarih: 19 Ekim 2022. Alındığı Yer: Quran
| Arşiv Bağlantısı